Edgar Allan Poe ve Acılarla
Dolu Hayatı
Poe’nun
hayatı gerçekten duyduğumuz kadar berbat mıydı ? Belki de duyduklarımızdan daha
da berbattı Poe’nun hayatı. Şiir ya da öykü yazmak için kalemi eline aldığında
korkunç hayatından izler görülebiliyorduk. Yazdıkları tam olarak özyaşam öyküsü
sayılamaz ancak kişisel tarihiyle ilgili izler taşıdığı da kuşku götürmez.
Poe’nun
hayal gücünün gelişmesinde onu etkileyen en önemli kişi annesidir. Annesini
görenlerin söyledikleri tek bir ortak cümle vardı : ‘’Bugüne kadar yaşamış en güzel insan...’’ Poe’nun annesi Elizabeth İngiltere’de
doğdu fakat ailesi o 8 yaşındayken İngiltere’den Amerika’ya göç etti. 10
yaşındayken tüm dikkatleri üzerine çeken bir oyuncu olmayı başarır. 13 yaşındayken onu
aileye ait tiyatronun başoyuncusuyla evlendirirler. Kocası, evlendikten henüz
bir yıl sonra vefat eder. Aynı tiyatro topluluğu o sıralarda erkek oyuncu
ihtiyacı çeker ve birçok başvuru içinden tek bir kişiyi; ince, beyaz tenli,
yakışıklı ve bir o kadar da yetenekli olan David Poe’yu seçerler. Beklendiği
gibi Elizabeth ve David Poe birbirlerine aşık olurlar ve
evlenirler. Daha sonra bu çiftin oldukça talihsiz çocuğu Edgar Poe dünyaya
gelir.
Edgar
Poe doğduktan üç hafta sonra babası hem eşine hem de yeni doğmuş çocuğuna olan
ilgisini kaybeder ve onları terkedip gider. Çok sonraları David Poe, Chicago’da
ucuz bir otel odasında aşırı alkolden hayatını kaybedecektir.
Elizabeth
bu tatsız olaydan sonra sahnelere geri döner. Kendisine oldukça yakışacak ve
haftada sekiz kere oynayacağı rolünü bulur: Juliet... Romeo ve Juliet oyununu oynarken onu her zaman ön sırada kendine
ayrılmış yerden izleyen yeni doğmuş bebeği Edgar Poe da yalnız bırakmıyordu.
Romeo ve Juliet oyununda son perde bildiğiniz üzere mahzen gibi yeraltı
kabristanında geçer. Edgar Poe 3 yaşına kadar haftada 8 kez annesinin göğsüne
hançer saplamasını en ön sıradan izleyerek büyümüştür...
Genç
Poe sağlıklı bir ortamda mı yetişiyordu ? Pek sayılmaz. Fakat bu yaşadıklarının
gelecekte yazacaklarında belirleyici olduğu kesin. Edebiyat araştırmacıları, Edgar Allan Poe’nun şiir ve öykülerinin kahramanı birçok ölü kadının ölmüş
olmayı reddettiğine dikkat çeker. Başta ölü görünürler, sonra dirilirler,
derken birileri son paragrafta kadınları göğsünden bıçaklar. Poe, kadın
karakterlerinde ölümle yaşamı birbirine karıştırır çünkü üç yaşına kadar annesinin
ölüp dirilmesini defalarca izlemiştir.
Annesi
‘’Romeo ve Juliet’’ oyunu için Richmond’a taşındıklarında tüberküloza yakalanır ve hayatını kaybeder. (1800’lerde birçok
kadın tüberkülozdan ölmüştür.) Edgar’ın acınası kaderi son nefesini veren annesinin
perişan çehresini izlemek olacaktı. Annesinin ölümünden sonra Edgar’ın aklına
dört imge kazınmıştı: gençlik, güzellik,
kadınlar ve ölüm.
Üç
yaşında öksüz kalan Edgar Poe, varlıklı Richmond kadınlarından Frances Allan olmasaydı belki de
açlıktan hayatını kaybedecekti. Frances Allan, Poe’yu evlatlık almak istiyor
fakat soylu eşi John Allan’ı bu konuda ikna edemiyordu. Eşini ikna edememesinin
sebeplerinden birisi de Edgar’ın annesinin aktrist olmasıydı. O dönemde
aktristlik fahişelikten sadece bir tık üstteydi ve John Allan soylu bir aileye
bağlıydı. Frances, en sonunda evde bakmak şartıyla eşini ikna etmeyi başarır.
Eğer eşi yasal yollarla küçük Poe’yu evlatlık olarak alsaydı ismi Edgar Allan
olacaktı fakat Edgar Poe, Allan adını göbek adı olarak ölene kadar taşımıştır.
John
Allan, Edgar’ı Richmond’daki okullara değil de soylu olduğundan dolayı
İngiltere’deki özel din okuluna yazdırır. Bu okul paralı bir Hristiyan okuluydu
fakat kaliteden oldukça uzaktı. Okul kilisede olduğundan dolayı bahçede
mezarlıklar vardı ve okul müdürü, öğretmenleri mezarlıkları kullanmaları konusunda
zorluyordu. Örneğin, öğrenciler toplama
çıkarma yapacakları zamanda mezarlıkta ölenlerin ölüm yıl dönümünden doğum
yılını çıkarmak zorundalardı. Sorular da bu yöndeydi. Beden eğitimi derslerinde
ise fiziksel spor olarak mezar kazıyorlardı. Edgar okulundan oldukça
şikayetçiydi ve Richmond’a geri dönmek için can atıyordu.
Edgar 12 yaşının başlarındayken Richmond’da bir okula yazıldı. Fakat buraya adapte olması da uzun sürdü, belli bir süre arkadaş bulmakta zorluk çekse de Richard adında bir arkadaş edindi. Richard, bir gün okuldan sonra Edgar’ı evlerine davet eder ve Poe o gün talihiz bir rastlantı yaşamış oldu. Richard’ın annesi Poe’nun ölen annesine kardeşi kadar benziyordu. Poe umutsuz bir aşka kapılmıştı. Bundan iki hafta sonra Richard’ın annesi şiddetli baş ağrısından doktora gider ve doktor beyin tümörünün çok ilerlemiş olduğunu söyler. Beş haftalık bir ömrü kalmıştı. Bu haberden sonra Edgar aşık olduğu kadının ellerini gizlice tutmak için yanına gider ve aynı gece korkunç acılar içinde aşık olduğu kadının ölümünü izler.
Edgar 12 yaşının başlarındayken Richmond’da bir okula yazıldı. Fakat buraya adapte olması da uzun sürdü, belli bir süre arkadaş bulmakta zorluk çekse de Richard adında bir arkadaş edindi. Richard, bir gün okuldan sonra Edgar’ı evlerine davet eder ve Poe o gün talihiz bir rastlantı yaşamış oldu. Richard’ın annesi Poe’nun ölen annesine kardeşi kadar benziyordu. Poe umutsuz bir aşka kapılmıştı. Bundan iki hafta sonra Richard’ın annesi şiddetli baş ağrısından doktora gider ve doktor beyin tümörünün çok ilerlemiş olduğunu söyler. Beş haftalık bir ömrü kalmıştı. Bu haberden sonra Edgar aşık olduğu kadının ellerini gizlice tutmak için yanına gider ve aynı gece korkunç acılar içinde aşık olduğu kadının ölümünü izler.
Aşık
olduğu ikinci kadının da gözlerinin önünde can vermesinden sonra Edgar’ın
hayatında iyiliğin kaynağı tek bir kadın kalmıştı : Frances Allan. Fakat Frances
ile ne kadar iyi geçiniyorsa eşiyle de arası o kadar kötüydü. 1826’da Thomas Jefferson Virginia
Üniversite’sini açtıktan sonra Edgar üniversite için buraya gönderildi. O
zamana kadar Allan’larda barındı. Bir bahar tatilinde eve geldiğinde Frances
ona tüberküloza yakalandığını ve kısa süre sonra öleceğini söylediğinde Poe tam anlamıyla yıkılmıştı. Frances
öldükten sonra ise eşi John Allan ona ‘’ Hemen
bugün evimden ve hayatımdan çıkıp gitmeni istiyorum. Mülküme girmeye çalışırsan
seni hemen orada tutuklarım.’’ demiş ve onu bırakmıştır.
Edgar
Allan Poe’nun çevresinde artık onu ölü
mü diri mi diye merak edecek tek bir kişi bile kalmamıştı. Şöminesi olmayan bir
odada mumla elini ısıtarak yazmaya çalışıyordu. Tek isteği dünyayı kendisine
hayran bırakacak öyküler yazmaktı. Yirmili yaşlarında ilk öykülerini yazmaya
başladığı sırada ‘’korku masalı’’nı
icat etti. Korku öyküsü yazan ilk kişi değildi fakat Poe korku öyküsünü katil
ya da delinin bakış açısıyla yazan ilk kişiydi. Dehşet öğesini hem sanatsal hem
de saygı duyulan bir biçime dönüştürmüştür. Korku öykülerinden sonra modern öyküyü de yaratmıştır. Bugün
okuduğumuz herhangi bir öykü Poe’nun koyduğu ölçütlere uygundur.
Peki,
Edgar Allan Poe korku masallarını ve modern öyküyü icat ederek ne kadar kazandı
? Hiç. Çünkü bu sapkın öyküleri kimse okumak istemiyordu. Durum böyle olunca da
Poe fakir hayatına devam ediyordu.
Bir gün ölen babasının kız kardeşi, Edgar’ı
bulmak için Richmond'a kadar gelir. Halası kardeşi David'den dolayı ona borçlu olduğunu düşünmektedir ve Poe’yu yanına almak ister. Poe halasının yanına taşınır. Fakat eşini kaybetmiş ve beş çocuğu olan halası da ona pek yardım sağlayamayacak
kadar fakirdir. Poe, o evde henüz 10 yaşındaki kuzenine aşık olur ve onu
halasından ister. Halası ise önce reddedip daha sonra 3 yıl sonra 13 yaşına
girdiğinde evlenmelerine izin verir. 3 yıl sonra Edgar 26 ve kuzeni Virginia 13 yaşındayken evlendiler.
Evlendikten sonra da aynı konular üzerinde yazmaya devam ettiyse de yine
satmayı başaramadı. Aradaki tek fark artık karısının da açlıktan ölüyor
olmasıydı.
Edgar’ın hayatına dokunan
ünlü romancı
Bu
dönemde Poe, hayatını büyük ölçüden değiştiren, o dönemin en önemli roman yazarı Charles Dickens ile tanışma fırsatı
bulur. Büyük yazar Dickens’ın Richmond’a geleceğini duyan Poe, oldukça
etkileyici bir mektup yazarak Dickens’ı öğle yemeğine davet etmiş ve üstelik Dickens da
tek başına yemeğe gelmişti.
Yemek
sırasında Poe Dickens’ın ağladığını görür ve sebebini sorar. Dickens, evcil
hayvanı Grip’i kendi hatasıyla ( ahırda su ile aynı renkte boya bırakmak)
kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyordu. Poe, Grip’in köpek veya kedi olduğunu
düşünür ve evcil hayvanının ne olduğunu sorar fakat Dickens farklı hayvanlar yetiştirdiğini söyleyip Poe’ya ‘’ Grip kocaman,sevimli, kapkara bir
kuzgundu’’ cevabını verir. Poe daha önce hiç bir kuzgun hakkında
düşüncelere dalmadığı için bundan oldukça etkilenir ve o akşam eve gittiğinde bir zamanlar güzeller güzeli ama ölü bir kadına yazdığı şiiri olan Lenore’yi buldu. Daha önce yayımcılar bu şiiri istememişlerdi.
Ölmüş genç kadını şiirin ana kahramanı olarak bıraktı ve ismini Kuzgun diye değiştirdi.
Uğursuz
kara kuşu her dörtlüğe gizemli bir lafla birlikte eklemişti: ‘’ Bir daha asla.’’ Şiiri tekrar
gönderdi. Bu sefer ‘’Kuzgun’’ kabul
edildi ve halk tarafından oldukça beğenildi. Gerçekten de Kuzgun yayınlanmış en
popüler şiir olmuştu.
''Once upon a midnight dreary,
while I pondered, weak and
weary,
Over many a quaint and
curious volume,
of forgotten lore
While I nodded, nearly
napping,
Suddenly there came a
tapping,
As of someone gently rapping,
Rapping at my chamber door.''
''Nice zaman önce kasvetli bir
gece yarısında,
yorgun ve bitkin düşünürken
kadim bilimlerin
garip, acayip kitaplarındaki
yitik hikmeti,
Başım önüme düştü, uyumak
üzereydim ki
ansızın kapı çalındı,
Sanki biri nazik vuruşlarla
tıklatıyordu odamın kapısını.''
Peki,
Edgar Allan Poe Kuzgun’dan ne kadar kazandı ? Hiç. Çünkü telif hakları
konusundan habersizdi. Poe’nun kendi yayınlaması için de sponsor bulması artık çok güçtü. Çünkü yayınlansa bile artık herkesin elinde daha önceki
baskıları mevcuttu. Poe için oldukça pahalı bir hata olmuştu.
Kuzgun
yayınlandıktan kısa süre sonra eşi ona tüberküloz olduğunu ve öleceğini söyler.
Poe’nun parası o kadar azdı ki Virginia’ya battaniye bile alamıyordu. Neyse ki
uzun tüylü kedisi Katarina vardı.
Onu koynuna alıp yatıyordu Virginia. Kısa bir süre sonra Virginia da hayatını tüberkülozdan dolayı kaybeder. Onun ölümünden sonra Edgar Allan Poe ıstıraptan tükenmeye
başlar. Fakat bu dçnemlerde onun için yeni bir şans daha
doğmuştu. Poe, belki de en parlak şiirini ölen karısı Virginia için yazmıştı. Şiirin
adı ‘’Virginia İçin’’ olduğu için yayınevi reddeder. Daha sonra Edgar şiirin ismini ‘’Annabel
Lee’’olarak değiştirip tekrar gönderir ve kabul edilir.
Annabel Lee süratle başarıya ulaşmıştı.
Kısa öyküleri, özellikle Altın Böcek
de oldukça beğenilmişti. Poe’nun kariyeri sonunda başarıya ulaşıyordu. Bir gün
New Yorklı zengin bir adam olan Davis McCarthy
kendi yayınevinin editörü olması için ona yüksek bir ücret teklif eder ve Poe da
bu teklifi kabul edip New York’a yola koyulur. Tek yapması gereken New York’a
taşınıp yeni hayatına başlamaktı. Bunu denedi ama New York’a asla
ulaşamayacaktı. Richmond’a gitmek için yolcuların Baltimore, Maryland’de tren değiştirmesi gerekiyordu. İlk trenden
inip diğer trene binecek olan Edgar’ı istasyonda belediye seçimlerinde kaçak oy
kullanması için alkolle kandırmaya çalışan siyaset şakşakçıları karşıladı. Bu
siyaset şakşakçılarının amacı, trenden inenlere alkol ısmarlayıp sarhoş şekilde
oy kullanmaya ikna edip, destekledikleri aday lehine kaçak oy kullandırtmaktı. Poe’ya Baltimore Limonatası dedikleri içkiyi
ısmarladılar. Yüzde beşi limon suyu, yüzde doksan beşi alkoldü. Poe bu zehirli
içkiden yedi kadeh içince zehir tüm vücudunu kapladı. Poe, oyunu kullandıktan
sonra alkol komasına girer ve sadece üç adım atabildiği söylenir. Poe bu
olaydan sonra üç gün yaşadı. Üçüncü gün gözlerini açtığında başını yastıktan
kaldırarak öyle yüksek sesle bağırdı ki bütün koğuş inledi: ‘’Tanrım! Ruhuma merhamet et!’’ sonra
başı geriye düştü, ölmüştü...
Kırk
yaşındaydı. Hayatında hiçbir zaman tam bir başarı elde edemedi. Sevdiği dört
kadın da gözlerinin önünde acılar içinde kıvranarak öldü. Dokunduğu her şey tam
anlamıyla bir felakete dönüştü. Ama bugün tüm dünyadaki insanlar herhangi bir
Amerikan yazarından çok Edgar Allan Poe’nun şiirlerini, öykülerini okuyor. Poe, şüphesiz ki Amerika’nın dış dünyada
tanınan bir numaralı yazarıdır...
Yorumlar
Yorum Gönder