Ana içeriğe atla

Edebiyat (5) - Gogol'un Paltosu


Gogol’un Paltosu


 Nikolay Vasilyeviç Gogol, Ukrayna asıllı Rus roman ve oyun yazarıdır. Dünya edebiyatında da önemli bir yere sahiptir. En çok tanınan eserleri ; Palto, Bir Delinin Hatıra Defteri ve Ölü Canlar’dır. Rus edebiyatının en önemli yazarlarından Dostoyevski’nin de dediği gibi: 

‘Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.'

 Dostoyevski gibi önemli birçok yazarın da saygısını kazanmış bu eser, Gogol’un en önemli eserlerindendir. Otuz dakikada dahi okuyabileceğimiz kadar kısa olması bir yana; sade ve özgün bir dile sahip olması da hikayemizi oldukça eşsiz kılıyor. Hikayenin ne anlatmak istediği konusunda ise birçok anlam çıkartılabilir. Belki de bu eseri dahiyane hale getiren  en büyük etken de budur. Oldukça özgün ve derinlikli olması…





 Hikayemizin ana kahramanı; Akaki Akakiyeviç adında, Rusya’da sıradan bir devlet dairesinde çalışan orta sınıftan birisidir. Dönemin Rusya’sında orta sınıfın alım gücünün pek fazla olmadığı düşünülecek olursa maddi durumu da pek yerinde değildi. Kendisine kalmış ne bir miras vardır, ne de bırakacak bir mirası.

 Akaki, bir gün eski paltosunu yaptırmaya terzisinin yanına gider ve eskimiş paltosunu düzelttirip yaptırmak ister. Fakat gelgelelim ki mahalledeki terzisi Petrovic ona, eski paltosunu düzeltmenin imkansız olacağını söyler. Eski paltosunu düzeltmek çok masraflıdır, düzelse bile bu maliyete girmeye değmez. Petrovic ona yeni bir palto dikeceğini söyler.  Eskisinden daha güzel ve Akaki’nin üstüne göre, oldukça şık bir paltoyu onun için dikebileceğini Akaki'ye iletir. Yeni paltosu için Petrovic’in belirlediği ücret  Akaki’nin memur maaşının çok üstündedir. Akaki, maaşından kendisine kalan parasını biriktirip aylarca beklemeliydi. Terzi Petrovic’e bu parayı biriktip geleceğini söyler ve çalışmaya başlar. İş yerinde beklemediği anda bir ikramiye kazanır ve paranın neredeyse yarısını böylece kazanır. Geriye kalan yarısı için de yaklaşık üç ay çalışır ve sonunda parayı biriktirip  Petrovic’in yanına gider. Terzi Petrovic ile beraber en güzel kumaşları ve deriyi seçerler. Petrovic, iki hafta boyunca büyük bir özen göstererek paltoyu dikmeyi başarır ve paltosunun sürekli hayalini kurup; çok çalışan Akaki’nin eline geçer. Akaki artık paltosuna kavuşmuştur.

 Akaki, paltosunu ilk giydiğinde kendisini dünyanın en güçlü, en saygın insanı olarak hissetmeye başlamıştır. İş yerine gittiğinde herkes paltoya imrenerek bakmış, memurumuzun paltosuna olan tutkusu da iyice büyümüştür. Paltosunu her şeyden sakınıyor, bir zarar görmemesi için çok çabalıyordu, ta ki bir gün köprüden geçerken etrafını saran iki-üç tarafından gasp edilene kadar. Hem paltosu gasp edilmiş, hem de paltosunu almaya çalışırken dayak yemiştir Akaki. Paltosunu, böylesine talihsiz bir şekilde kaybetmek Akaki’yi çok kötü etkilemiştir. Ne kadar üzgün olsa da, paltosunu geri almak için elinden geleni yapacağına olan inancı da tamdır. Devlet dairesinde, arkadaşları aracılığıyla üst düzey olmasa da kendisinden üstte olan bir devlet memuruyla bir görüşme ayarlamayı başarır. Paltosunu ancak bu şekilde geri getirebilirdi. Çünkü artık elinde ne o kadar para, ne ikramiye şansı ne de çalışacak güç kalmıştır. Tek çözüm yolu emniyetle bu işi çözmektir. Malum kişiyle görüşen Akaki, ona paltosunun bulunmasının hızlanması için yalvarsa da, adamın oldukça sert ve aşağılayıcı tavrından oldukça etkilenir. Mühim şahsın tavrı Akaki’ye karşı serttir: ’ Sen benim kim olduğumu biliyor musun?




 Mühim şahsın sert sözleri ve tavrı Akaki’nin beyninden asla çıkmaz. Paltosuna giden tek yol da böylece kapanmış olur. Akaki, kendisini çok zor eve atar ve burada fenalaşır. Doktorlar da Akaki’nin ölümüne engel olamaz ve kimsesiz Akaki, sessiz bir şekilde hayatını kaybeder.


 Olaylar Akaki’nin ölümünden  sonra farklı bir boyut almaya başlar. Akaki’nin paltosunu kaybettiği köprüde bir hayalet belirir ve yoldan her  geçen insanların paltosunu gasp etmeye başlar.  Bu hayalet, her geçen gün daha  da alevlenir ve başka köprülerde de yoldan geçenlerin paltosunu gasp etmeye başlar. Bu kişi, bekçilerin görebildiği kadarıyla Akaki’nin hayaletidir. Tüm şehre korku salmaya başlayan Akaki’nin hayaleti, bir gün mühim şahsı üstünde paltosuyla bulur ve onun üzerindeki paltoyu büyük bır hırsla üstüne geçirir ve ortadan kaybolur. Bir daha da asla görünmez. Mühim şahıs ise o günden sonra, kendisiyle görüşmeye gelen kimseye Akaki’ye davrandığı gibi davranmaz, onlara ağır sözler edip aşağılayamaz. Gogol’un hikayesi ise burada son bulur.



Anlam Arayışı


 Gogol’un bu hikayesine dönüp baktığımızda, aslında paltonun Akaki için ulaşılması gereken bir amaç haline geldiğini görüyoruz. Akaki paltosunu elde etmek için çok çalışmış, bir gün onu elde etmiş ve elinden geleni yapsa da paltosunu bir gün talihsiz bir şekilde kaybetmiştir. Paltosunu geri almasına engel olup, ona kötü davranıp adeta ölüme sebep olan mühim kişiden de intikamını bir hayalet olarak almayı unutmamıştır. Mühim kişinin hayatına yaptığı etki ise, hikayenin sonlarında vurgulanmıştır. Mühim kişi, devlet dairesinde çalışan memur Akaki’nin hayatının tek anlamı haline gelen paltosu için hiçbir şey yapmamıştı ve cezasını da almıştı. Akaki ise hayattaki tek tutkusu haline gelen  kendi paltosuna kavuşamasa da  mühim kişinin paltosunu alarak ona büyük bir ders vermiştir.

 Akaki ve paltosunun ilişkine gelirsek; Akaki paltoya her geçen gün daha da büyüyen bir tutkuyla bağlanmıştır. Öylesine büyük bir tutku sarmıştır ki; paltosu olmadan adeta yaşayamamıştır. Akaki’nin hayatından anlayacağımız şey ise paltoya duyduğu derin tutkusunun ona yaşattıklarındadır. Böylesine tutkuyla bağlandığımız bir objenin bizi aslında mutlu etmeyeceği, etse dahi bu mutluluğun kalıcı olmayacağı aşikardır. Gogol’un hikayesinde palto olan obje, herkesin hayatında farklı şekillere bürünebilir. Kaybedilen objeye olan tutkumuz ise her geçen gün giderek artar ve bizim için vazgeçilmez haline gelebilir. Sürekli olarak kaybettiğimiz objeyi düşünür ve sadece onu arzular, yerini doldurma ihtiyacı bile duyamayız. Akaki için de palto, böyle bir şekil almıştır. Öldükten sonra bile peşini bırakmamış, paltosunu geri alamasa da intikamını bu şekilde almış, yaşarken elinden kaybettiği tutkusuna 'hayalet' olarak kavuşmuştur .

''Dünyada iki tane trajedi vardır. Biri kalbinizdeki tutkuyu yitirmek, diğeri ise kaybettiğiniz tutkuyu geri kazanmaktır.''

George Bernard Shaw




Kaynakça: Palto, Nikolay Vasilyeviç Gogol

Yorumlar

  1. Merhabalar Ebru Hanım, oyununu da tavsiye ederim; gayet başarılı bulmuştum. Yazınızı da okuyacağım çok teşekkür ederim, iyi günler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun