Gerçeğin Gizgin Araştırıcısı
Buddha ve Öğretisi
‘’Gördüğün her şey, hayvanlar,
insanlar, birlikte yaşadığın insanlar, hepsi aynı şeydir. Sen de o ‘’aynı’’nın
içindesin. Yani Tanrı’nın soluğundan bir nefes, hepsi bu. ‘’
Bu
bütünlüğü tam olarak kavrayabilmek için Hintli rahipler çok ilginç bir yöntem
geliştirdiler. Sık ağaçlarla dolu bir orman içine çekildiler ve orada sadece
düşündüler: saatlerce, günlerce, haftalarca, yıllarca. Yere bağdaş kurarak ama
vücutları dimdik oturdular, sessizce hep toprağa baktılar. Mümkün olduğunca az
nefes aldılar ve az yediler. Evet, bunlardan bazıları kendilerine bu yolla
özellikle eziyet ettiler. Böylece olgunlaşacaklar ve bunun için gerekli bedel
olan acı çekmeyi de göze alacaklardı. Tanrı’nın nefesini de böylece içlerinde
hissedeceklerdi. Bu kutsal
adamlar, acı çekenler ve gezip dolaşanlar Hindistan’da 3000 yıl önce bir hayli
fazlaydı ve bugün bile bu tür insanları görmek mümkündür. Ama bunların içinde
biri vardı ki, diğerlerinden çok farklıydı. Bu bir kral oğlu olan Gautama idi. Bundan 2500 yıl önce
yaşamıştı.
İleride
ruhları aydınlatan ve Buddha adıyla
anılacak bu Gautama anlatılanlara göre Doğu’nun bütün zenginlikleri ve görkemi
içinde büyümüştü. Üç sarayı vardı : Biri yaz, biri kış, sonuncusu da yağmur
mevsimi için. Sonuncusunun içinde hep çok güzel müzikler çalardı ve Gautama
burdan hiç ayrılmazdı. Bu gencin babası onu hep en yüksek yerlerde görmek, onu
acı ve elemden uzak tutmak istiyordu. Bu nedenle çevresine zavallı, acı çeken
insanları pek yaklaştırmazdı. Ama günün birinde Gautama, dolaşmak için saraydan
çıkmıştır. Karşısında yaşlı, beli bükülmüş bir insan görmüştür. Başka bir kez
çıktığında hasta bir adamla karşılaşmıştır. O zamana kadar hasta birisini
görmemiştir hayatında ve kendisine hastalıklar hakkında hiç söz edilmemiştir.
Üçüncü kez dışarıya çıktığında bir ölü görmüştür. Ardından bir derviş ile
karşılaşmıştır ve bunun üzerine saraya dönmekten vazgeçmiştir. Tenha, sessiz
bir yere çekilip bu dünyanın acıları üstüne düşünmek istemişti. Yaşlıyı,
hastayı ve ölüyü görünce bunların niteliği üzerinde hiç rahatsız edilmeden
derin bir iç denetime dalmak isteği doğmuştu yüreğinde.
İleride
rahiplerinden birine şunları anlatacaktı: ‘’Gençliğimin
en güzel, erkekliğimin en tatlı çağında, pırıl pırıl, siyah saçlı, şanslı,
sağlıklı ve zengin bir insan iken anne babamın tüm itirazlarına rağmen onları
ağlarken bıraktım; sade ve ucuz bir giysi içinde, saçlarımı ve bıyıklarımı
kazıtarak, evimi terkedip yalnızlığın içine yürüdüm. ‘’
Buddha,
oldukça gizemli bir kişiliğe sahip olmasına rağmen kendine görev olarak
belirlediği şey çok açıktı : İnsan
hayatının gerçeğini bulmak...
Dönemin
kaynaklarına ve arkeologlara göre Buddha’nın yaşadığı dönemde Hindistan’da
şehirler büyümekteydi ve kozmopolitan bir yapıya dönüşmekteydi. Bu durum
şüphesiz ki Buddha’yı etkilemişti. Buddha, düşüncesinin oluşmasını sağlayan ilk
dönemlerde bazı sorularla ilgilendi: Arzularımızı
kontrol edebiliyor muyuz? Ölünce bize ne olacak ? Bu dönemde Buddha sorularına
cevap bulmak için ‘’Samsara’’
görüşüne katıldı. Samsara görüşüne göre ‘’yeniden doğum’’ vardır, bu fikir zamanın
döngüsüyle birlikte doğumu izleyen yeniden doğum fikridir. Bu aynı zamanda
yaşamdan yaşama geçiş döngüsüdür. Varoluş bir lütuf olarak görülmez. En büyük
arayış yeniden doğum ve yeniden ölüm döngüsünden çıkmaktır.
Buddha
o dönemde yalnız değildi. Kendisi gibi yaşayan birçok gezgin ve bir köşede,
ormanlarda yaşayan keşişler vardı. Buddha, kendisi gibi hayatın gerçeğini
arayanları aramıştır. Bazı gruplar tüm insani aktivitelerin, ruhta olumsuz bir
toz bıraktığını düşünüyorlardı. Bunlar hayatımızı ağırlaştırıyor ve gelecekteki
tekrar doğumlara engel oluyordu. Kimileri bunun önüne geçmek için oruç tuttu,
kimileri aylarca kıpırdamadan durdu, kimileri öğle güneşine dayandı... Hepsi
önceki davranışlarının sonuçlarından arınmak için bir çaba harcadı. Kalıcı
ruhun, evren boyutuna ulaşarak sonunda Samsara’dan kurtulmasının sağlanması
için aşırı önlemler aldılar.
Buddha,
her türden kendinden arınma yöntemlerini deneyerek 6 yıl geçirmiştir. Çıplak
dolaşmış ve günde sadece bir tabak pirinç yiyerek yaşamıştır. Bu dönemde
Buddha neredeyse ölecek kadar
zayıflamıştır, hatta omurgasını karnında hissettiği söylenir. Daha sonra Buddha
bu yöntemle ilerleme sağlayamadığını farketmiştir. Acı zihnini ele geçirmiştir
ve Buddha bu düşünceden vazgeçip yeni bir yaklaşım bulmuştur. Birden bire,
yıllar boyu ne aradığını anlamıştır. Gördüğü sanki içine giren, onu aydınlatan
bir ışıktı. Artık o ‘’aydınlık veren
Buddha’’ dır.
Buddha
incir ağacının altında 6 sene ne düşünmüştü?
Acılardan kurtulmak için aydınlanma Buddha’nın asıl hedefiydi. Peki, acılarımızdan
nasıl kurtuluruz ? Bu acılarımız aslından bizim isteklerimizden doğuyordu. Yani
şöyle : Çok istediğin güzel bir kitap veya oyuncağa ulaşamadığından dolayı
üzülürsün. O zaman yapacağın iki şey vardır : Ya o kitaba veya oyuncağa sahip
olursun ya da onları istemekten vazgeçersin. İkisinden birini yaparsan eğer
üzüntün geçer. Buddha’nın düşündükleri de aşağı yukarı bu şekildedir. Eğer iştahını
kabartan şans, rahatlık, ün, sevgi gibi şeylere sahip olmaktan vazgeçersen, o
zaman artık üzüntü çekmezsin. Az isteyen az üzülür. Hiç istemeyen hiç üzülmez. Tutkunu
küçültürsen acın da küçülür. Buddha, insanların isteklerini engelleyebileceklerini
düşünmüştür. Ona göre bu dünyada ulaşılabilecek en büyük olgunluk şuydu :
Hiçbir şey istememek. Böyle bir durumda insanın içi ‘’sakin, sessiz bir deniz’’
gibidir; bu dünyada hiçbir şeye istek duymayan, bir tutkusu olmayan insan en
büyük aydınlanmaya erişmiştir, diyordu. İnsan bütün diğer insanlara karşı iyi
olmalı ve kimseden bir şey istememelidir. Kim isteklerinin efendisi olursa,
yeniden dünyaya gelmeyecekti; yani Samsara’dan kurtulacaktı.
Buddha,
meditasyonla kendi zihninin iç işleyişini sorgulamıştır, keşfettiği şeyler ise
insanların ruh kalıcılığıyla çelişiyordu. Dış dünyanın sürekli bir değişimin
içinde olduğunu ve insanların da bu değişimin içinde olduğunu farketmiştir. Ona
göre kalıcı özü bulma çabaları boşunaydı. Çünkü kalıcı ya da bağımsız öz diye
bir şey yoktu.
Özgürlüğü
bulmanın yolunun, insanın içindeki öz yanılgıyı yıkmasından geçtiğini
düşünüyordu. Onun öğretisi kişinin kendi özünden bağımsız doğasını yeniden
keşfetmesinden geçiyordu. Öz yanılgısından kurtulan insan, ona göre bağımsızdı.
Basitçe söylemek gerekirse; ‘’Kendini
tanırsan dünya da seninle olur. ‘’ Bilimsel psikoloji bu terimi Buddha’dan
2500 yıl sonra keşfetmiştir.
Arzu, cehalet ve
yanılgılarını söndüren Buddha 4 yüce gerçek felsefesini paylaşmıştır.
1.) Tüm yaşamlar kaçınılmaz bir
şekilde acı çekiyordu. (güvensizlik, hayal kırıklığı)
2.) Arzularımızdan kaynaklı
acılarımız vardır.
3.) Acının belirli bir nedeni
olduğu için bir sonu da vardır.
4.) Buddha’nın belirlediği 8
aşamadan oluşan yolla bu acılarımızdan kurtulabiliriz.
Buddha’nın 8 aşamalı acıdan
arınma yolu :
1.) Gerçek bilgi (Sezgisel ve ayrımsız doğru
amaçlar)
2.) Doğru anlayış (Net olarak görebilmek)
3.) Doğru söz (Yararlı sözler ve doğru
iletişim)
4.) Doğru davranış (Öldürmemek, çalmamak, etik
değerleri gözetmek, saldırgan hareketlerde bulunmamak)
5.) Doğru yaşam biçimi (Sosyal ve ekonomik adaletin
etiğiyle birlikte doğru yaşam.)
6.) Gerçek Çaba (Çalışkanlık, enerji ve
azimle iyi olanı yapmak, kötüyü terci etmemek)
7.) Gerçek dikkat (Sanrılar oluşturan zihinsel
tuzakların farkına varmak, doğru vizyonu unutmamak, şimdiki anda ve burada olmak)
8.) Gerçek uyanıklık (Doğru konsantrasyon ve
meditasyonla zihni parlak ve açık tutmak, huzur duymak, hareketi sınırlamak)
Buddha
bu düşüncesiyle artık çok daha fazla tanınıyordu. Birçok insan kısa bir sürede
Buddha’nın yanına katılıyordu ve hızla aşama kaydediyorlardı. Bilgeleşiyorlar,
belirli ahlak düzeylerine ulaşıyorlar ve meditasyon sayesinde zihinsel
disipline ulaşıyorlardı. Kendileri için ‘’Nirvana’’yı
deneyimliyorlardı.
Buddha
‘’karma’’ anlayışını yeniden
düzenlemiştir. Bu ritüel ölümle yaşam çizgisinde olanlara yönelikti. İyilik
yapmaya doğru kayma ve insanın kaderinin değiştirmesi için gereken yetkiyi brahmanlardan
alıp kendilerine vermek istemiştir. Kendi aralarına katılmak isteyen kimseyi
reddetmemiş, herkesi birey olarak kabul etmiştir. Kast sistemine karşı çıkmıştı,
toplumdaki sınıflara hiçbir zaman inanmamıştı. O dönemdeki tüccarlar liyakata
dayalıydı ve tüccarların çoğu da Budizme yöneliyordu. Böylece Buddha öğretisi
daha kolay yayılmaya başlamıştı.
Artık
insanlar kendi sorunlarını dışarıya aktarmıyordu. Kendi hatalarını yaratana
atmıyorlardı. Her şeyin cevabının içimizde olduğunun farkına varmışlardı Buddha
ile birlikte.Bu dönemde ‘’Sanga’’
denilen gruplar oluşmuştur ve Budizmin yayılmasından oldukça etkili olmuştur.
Buddha ile konuşmaya giden insanlar onun müriti olmak istiyor ve karizmasından
oldukça etkileniyorlardı.
Buddha
ile birlikte keşişlerin sayısı artış göstermiştir. Keşişlerin gezerken kaldıkları
manastırlarda da güçlü bir ağ oluşmuştur. Sayıları artan bu keşişler büyük önem
kazanmıştır. Bununla beraber Buddha 227 tane yeni kural koymuş ve yeni bir disiplin oluşturmuştur. Buddha
pragmatist bir kişiliğe sahip olduğundan bu kuralları doğaçlama koyduğu
düşünülür.
Ayrıca
Buddha o dönemde kadınların da birey olarak kabul edilip ‘’Sagna’’ya katılabileceklerini söylemiştir. Bundan 2500 yıl önce
bunu yapmak oldukça önemlidir. Keşişlerin yaşamına bakacak olursak, onlar her
gün yiyecek ve içecek toplamışlardır. Topluma bağlı olmaları gerekiyordu ve
onlar da insanlara şefkat ve bilgelik sağlamak için yaşamışlardı.
Buddha
hayatının yarısından fazlasını insanların acılarını dindirmeye adamıştır. Bir
gün her insan gibi Buddha da hayata
gözlerini yummuştur. Ölmeden önce ‘’
Çürüme her şeyin doğasında vardır, dikkatli olun, başaracaksınız. ‘’
demiştir.
Liderlerinin
ölümü şüphesiz ki Sangaları derinden etkilemiştir. Buddha’nın mesajları
Sangalar tarafından yaşatılmıştır: Budizm...
Bunlar daha çok Hindistan’ın doğusundaki ülkelerde, bugün adı Sri Lanka
olan Seylan adasında, Tibet’te, Çin’de ve Japonya’da yaşamaktadırlar. Ama bugün
baktığımızda Budistler’in çok azı ‘’durgun denizi’’ andıran iç rahatlığına
kavuşabilmek için Buddha’nın öğretisine göre yaşamaktadır.
Buddha
için önemli olan tanrının olup olmadığı değildi. Önemli olan soru, ‘’Ben nasıl daha iyi yaşamımı sürdürürüm
?’’ sorusuydu. Şefkat, empati ve kendini tanımak onun gösterdiği yollardı.
Buddha’nın ölmeden önceki son sözü ise şu olmuştur : ‘’Dünyadaki tüm bileşenler değiştirilebilirler. Sonsuza kadar aynı
kalmazlar. Kendi kurtuluşunuzu kazanmak için çok çalışın! ‘’
Kaynakça:
Dünya
Tarihi- Ernst Gombrich- 2004
Antik
Dünya’nın Dehası Belgeseli - Bettany Hughes
Yorumlar
Yorum Gönder