Ana içeriğe atla

Edebiyat (3) - Alıntılarla ‘’Genç Werther’in Acıları’’







Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, 1749 yılında Almanya’da dünyaya gelmiştir. Yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.

Goethe 1774 yılında, henüz yirmi beş yaşındayken ‘’Genç Werther’in Acıları’’ kitabını yazmıştır. Kitabın yazımı iki hafta kadar sürmüştür ve bu süre oldukça azdır. Mektup-roman içerikli bu kitap, üç bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölümü Werther’in dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardır, son bölümde ise olay akışı üçüncü kişi tarafından aktarılmaktadır.


Werther’in Lotte’ye karşı beslediği doyumsuz aşk bir o kadar da imkansızlıklarla çevrilidir. Lotte, Albert ile evli olduğu için her zaman Werther’e karşı mesafeli durmuştur. Werther ise her zaman Lotte’ye karşı olan doyumsuz aşkını doruklarda hissetmiştir, buna engel olamamış, hatta olmak da istememiştir. Sonrasında ise doyumsuz aşık Werther, zaman zaman acı çektiği, zaman zaman mutluluktan köşe bucak olduğu kendi aşk hikayesine intiharıyla beraber hüzünlü bir son vermiştir. Dünya edebiyatının ölümsüz eserlerinden olan ’Genç Werther’in Acıları’ndan derlediğim kesitlerle beraber Werther’in hüzünlü aşk hikayesine hep beraber tanıklık edelim...


‘’Üst tabakadan olanlar, hep kendileriyle halkın arasında soğuk bir mesafe bırakıyorlar. Onlara yanaşırlarsa kendilerinden bir şeyler yitirecekmiş gibi korkuyorlar. Bazı sığıntılar ve kötü niyetli şakacılar da var ki, kendi büyüklüklerini zavallı halka daha yakından duyurmak için aralarına karışırlar...’’


‘’Kendime pek mi güveniyorum ? Yoksa duygularım şaşmıyor mu ? Lotte’nin gönlünü kazanmasından korkacağım tek bir adam tanımıyorum. Ama o, nişanlısından sıcacık bir sevgiyle söz edince, bütün nişanları ve rütbeleri geri alınan, kılıcını teslim eden bir askere dönüyorum adeta. ‘’


‘’Aşksız yaşamak neye yara Wilhelm ! sihirli fener ışıksız olur mu ? Feneri yakar yakmaz, beyaz duvarda renk renk resimler görürsün. Bunlar birer düşten başka bir şey olmadığı halde, çocuklar gibi onları seyredip hayran kalır, mutlu oluruz.’’


‘’Mutluluk da bir aldanış mıdır dersin,Wilhelm ? ’’


‘’Yalnız, senden bir ricam var; bana yazdığın mektubun mürekkebini kurutmak için üstüne kum serpme. Bugün mektubu dudaklarıma götürdüğümde kumlar dişlerimin arasında çatırdadı.‘’


‘’Ben eğer bir deli olmasaydım, şüphesiz dünyanın en rahat, en mutlu adamı olurdum. Bir insanı mutlu etmek için, içinde bulunduğum elverişli şartlar kolay kolay bir araya gelmez. İnsan kendi mutluluğunu kendi yaratırmış sözü ne kadar da doğru ! ’’


‘’Oysa bana gurur veren tek şey duygularımdır. Her şeyin kaynağı, bütün gücü ve kuvveti, bütün sevinçleri ve acıları veren kalptir. Benim bildiklerimi herkes bilir ama, bu kalp yalnız benimdir. ‘’


‘’Şu dünyada henüz değerini kaybetmeyen birkaç şeye karşı anlayışsız, duyarsız ve duygusuz olan insanların bulunması beni neredeyse çıldırtacak. ‘’


‘’İnsan ne anlaşılmaz bir varlık! En gerekli olduğu yerde bütün gücünden yoksun değil mi ? Sevinçten başı dönmüş olsa da, yine küçücük bir yerde kapalı değil midir ? Sonsuzluklar içinde kaybolup gitmek isterken de dönüp dolaşıp yine o kör ve soğuk akıl duvarına çarpmaz mı ? ‘’


‘’Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Kader bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda, Lotte! Elveda! ‘’










Kaynak: Genç Werther’in Acıları, Goethe

Yorumlar

  1. Merhabalar Ebru Hanım, eserin neredeyse her cümlesi birer alıntı niteliğinde. Sizin yazınızı da okuyacağım. İyi günler dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun