Ana içeriğe atla

Psikoloji (2) - Problem Çözme ve Karar Verme için Zeka


PROBLEM ÇÖZME VE KARAR VERME İÇİN ZEKA




Beynimiz, karar vermemizde ve karşılaştığımız problemleri çözmede bizim en önemli kaynağımız. Beynimizin problem çözme ve karar verme yetisine ’zeka (akıl)’ adını veriyoruz. Zekamızı istemli biçimde kullanmaya da ‘’bilinç’’ diyoruz. Tüm bunların ve kendimizin farkındalığına da ‘’benlik bilinci (ben)’’ diyoruz. Kişilik yani benlik dediğimiz ise bu süreçlerin bize özel algısal karakteristiğinin olmasıdır. Bütün bu aktiviteler, beynimizdeki nöronlar arasında kurulan bağlantılar sayesinde gerçekleşiyor. Nöronlardan oluşan ağ, bizi biz yapan fizyolojik temeli oluşturuyor. Şimdi, anlatılanları bölümlendirip daha ayrıntılı bir şekilde inceleyelim.

1.) Anlambilimsel (Semantik ağlar ve aktivasyon dağılımı)

Bu kavram bizim belleğimizde ağlar oluşturarak yer ediyor. Birbiriyle yakın olan bağlantılar kısa, alakası az olan çizgiler kısadır. Bu kavramlar, karakteristik özellikleri toplarlar ve saklarlar. Örneğin, hayvan kavramını ele alalım. Hayvan kavramı alt çizgilere ayrılarak; kuş, memeli gibi çizgilerle kendi içinde ayrılacaktır. Örneğin kuş da kendi içinde kanarya mı devekuşu mu gibi seçeneklerle ayrılabilir.

Belirli özellikler, sadece en tepede yani verdiğimiz örnekte, hayvanda toplanır. Örneğin nefes alma işi; tüm hayvanları kapsar ve tüm hayvanlarda bulunur. Bu yüzden ayrı ayrı saklamak yerine beynimiz onu en tepede ortak ve tek bir yerde biriktirir. Altındakilere özgü olup, tüm hayvanları kapsamayan bilgiler ise ayrı ayrı toplanır. Örneğin, A kuş türünün sesi güzeldir bilgisi, sadece A kuş türüne yazılır ve tüm hayvanları ya da kuşları kapsamaz. B kuşunun sesi kötü olabilir. Bülbül ve karga örneğinde olduğu gibi…

Geliştirilmiş Anlambilimsel Ağ

Bir kavram hakkında düşündüğümüzde ona bağlı diğer kavramlar da gün yüzüne çıkmaya başlar. Beynimizdeki tüm fikirler birbiriyle bağlantı içindedir. Buna aktivasyon yayılımı denmektedir. Örneğin, ‘Ambulans ‘ kavramını ele aldığımızda; beynimiz bize ambulansın rengini, birinin rahatsızlandığını veya öldüğünün çağrışımını direkt olarak verir ve ambulans kavramı beynimizde çeşitli çağrışımlarla canlanır. Tüm bu olaylara ‘aktivasyon yayılımı’ denir.

2.) Problem Çözme

Problem çözme yeteneğimiz, hayatımızı birçok yönden etkiliyor. Özellikle günümüz dünyasında geleceğimizi şekillendiren en önemli yetilerimizden birisi olduğu gerçeği şüphe götürmezdir. Gün içinde birçok problemle karşı karşıya geliyoruz. Bazılarını rahatlıkla çözebilirken, bazılarını da çözmekte oldukça zorlanıyoruz. Karşılaştığımız problemleri, iyi tanımlanmış problemler ve kötü tanımlanmış problemler olarak ikiye ayırabiliriz. İyi tanımlanmış problemlerin, başlangıç ve bitiş noktaları nettir. Örneğin; karanlık odayı nasıl aydınlatabileceğimizi rahatlıkla biliriz ve aydınlık problemini çözebiliriz. Kötü tanımlanmış problemlerde ise, başlangıç ve bitiş noktaları daha muğlaktır. Örneğin, ‘İyi hayat nasıl yaşanılır?’ sorusu gibi. Bu problemlere her zaman kolay çözüm üretemeyebiliriz. Üzerine bolca düşünmemiz gerekir ve hatta bazen üzerine çok düşünsek bile değişkenlik gösterdiği için çözüm üretmemiz oldukça zordur.

Problem çözme yöntemleri

-Deneme-Yanılma: Günlük problemlerimizde belki de en sık başvurduğumuz yöntemdir. Örneğin; şifremizi unuttuğumuzda şifreyi bulana kadar deneriz. Bu işlem çok uzun sürer ve ne zaman doğru şifreyi bulacağımız ise net değildir. Bizim için pek verimli bir yöntem olmayabilir.

-Algoritma: Bu yöntemde sonuca adım adım gideriz. Doğru sonuca ulaşana kadar farklı yöntemler deneriz. İşlem yine çok uzun sürer fakat kesin sonuca ulaşırız.

-Kestirimsel: Bu yöntem ise çağrışımlarla ilerler ve diğerlerine göre en hızlı yöntemdir. Muhtemeli yakalamayı çalışırız. Şifreyi bulmaya çalışırken, bize çağrışımlar yaratan seçenekleri deneyerek sonuca daha kesin ve daha hızlı ulaşırız. Kestirimsel problem çözme yöntemini iki şekilde anlamakta fayda var.

*Amaç-Araç ilişkisi: Ana problemi, küçük problemlere bölerek çözüme ulaşmaya çalışırız. Alt problemin en büyüğünden çözmeye başlarız. Örneğin; yurtdışına çıkmak istiyorumdur ve vize, para, uçak bileti gibi problemlerim vardır. Yurtdışına çıkmam için gereken en büyük alt başlık paradır. Diğer sorunlara nazaran en büyük etkendir.

*Geriye doğru çalışma: Hedef durumdan, şimdiki duruma doğru giderek problemi çözmeye çalışmaktır. Yani sonuçtan hareket edilerek ve arada yapılan işlemler tersine çevrilerek ilk bilgiye ulaşılır.

Kibrit Çöpü ve Eşkenar Üçgen Problemi

6 kibrit çöpünden 4 tane eşkenar üçgen oluşturmayı deneyelim… Beynimiz çoğu zaman iki boyutlu düşünmeye alıştığı için ilk anda nasıl çözeceğimize dair bir fikir oluşmayabilir. Beynimizin bu takılıp kalma haline ‘fiksasyon’ denir. Çözüm için üç boyutlu düşünmemiz gerekmektedir. Yani üç boyutlu piramit oluşturursak eğer doğru sonuca ulaşabiliriz.
Bir problemi ele aldığımızda, kavrayış aşaması çok önemlidir. En iyi şekilde çözüm üretmek için, problem üzerine kuluçkaya yatarak uzun süre düşünmemiz gerekebilir. Tam düşünmeyi bıraktığımız anda bir anda aklımıza gelebilir. Tıpkı tüm gün mırıldandığımız ama adı asla aklımıza gelmeyen şarkılar gibi alakasız bir zamanda da aklımıza gelebilir…

3.) Karar verme


Köpek balığı ısırması sonucu ölme ihtimali mi, yoksa havai fişek ile ölme ihtimali mi daha yakındır? Bu sorunun cevabı çevreye göre değişiklik gösterir. Eğer çevremizde köpek balıklarının saldırısına uğrayan insanlar varsa ve onları görüyorsak, bizim için köpek balığıyla karşılaşıp ölme ihtimali daha yakındır. Tabii aynı durum havai fişek kaynaklı ölme ihtimali için de geçerlidir. Bu problemde sonuca ulaşmak için kestirme bir yol belirleriz. Tüm köpek balıklarını ve hava fişekleri düşünüp beynimizde olaya dair bir karşılaştırma yaparız ve bu şekilde hangisi bize yakın ölümü çağrıştırıyorsa onu seçeriz. Kestirme yolunda, aklımıza ilk gelen örnekleri ele alırız ve öyle çözüme ulaşmaya çalışırız. Temsil edilebilirlik kestirme yolunda ise, örnekleri karşılaştırıp karar verme sürecimizi başlatırız. Zamanla çakışma yanılgısına düşsek bile bizim için en mantıklı olanı seçmeye çaba gösteririz.

Ön yargılar
Ön yargı, bir kişi ya da olaya ilişkin yeterli bir bilgi edinmeden, önceden, peşin bir karara varmış olma durumudur. Karar verme sürecimizi olumsuz yönden etkiler ve gerçeğe ulaşmamızı zorlaştırır. Doğru karar verebilmemiz için ön yargılarımızdan mutlaka korunmalıyız ve ön yargılarımızı yok etmeliyiz. Ancak bu şekilde bir sorunun üstesinden gelir ve kararlarımızdan memnun kalırız. Burada dikkat etmemiz gereken bir nokta da ön yargılarımızın zaman zaman doğru olabileceğidir. Bazı durumlarda ön yargılarımız, doğru çıkabilir fakat burda önemli olan nokta her zaman doğru olmadığıdır ve ön yargılarımızın ilişkilerimizi ve karar verme süreci kötü etkileme riskidir. Ne kadar yargılarımızdan kurtulursak bizim için o kadar iyi…

4.) Zeka

Zeka; deneyimlerden ders almayı, problem çözmeyi ve bilgileri kullanarak yeni durumlara uyum sağlayabilmeyi mümkün kılan zihinsel niteliklerimizdir. Birçok zeka ayrımı olsa da genel zeka anlayışımız tektir. Sözel ve sayısal yeteneklerimiz ise farklı olabilir. Bazı psikologlar zekayı üç türe ayırırlar: Analitik zeka, yaratıcı zeka ve pratik zeka. Bazıları ise buna ek bir zeka türünü eklerler: Duygusal zeka. Toplamda dört tür olarak ele alırsak yeteneklerimize göre genel zekamızı da belirleriz. Belirli testler sonucunda ise kendi zeka düzeyimizi öğrenebiliyoruz. Bunlardan en çok bilineni olan IQ testi ise sadece analitik zekayı doğruya yakın şekilde ölçmektedir.

Akışkan ve Kristalize Zekâ (Akışkan zekayı geliştirme)

Psikolojide, akışkan ve kristalize zekâ başlangıçta Raymond Cattell tarafından tanımlanan genel zekâ faktörleridir. Akışkan ve kristalize zekâ kavramları Cattell'in öğrencisi John L. Horn tarafından daha da geliştirilmiştir.

Akışkan zekâya da akıl yürütme, geçmişten gelen herhangi bir bilgiden bağımsız olarak gelişen problemleri mantık yürüterek çözme kapasitesidir. Bu problemleri analiz etme, onları destekleyen örüntü ve ilişkileri belirleme ve bunları mantık kullanarak değerlendirme bir yetenek gerektirir. Tüm mantıksal problem çözme için bu gereklidir. Akışkan akıl yürütme, tümevarımlı ve tümdengelimli akıl yürütmeyi içerir.

Kristalize zekâ, beceri, bilgi ve deneyim kullanma yeteneğidir. Bellek ile eşit değildir, ancak uzun süreli belleğe ait bilgilere erişmeye dayanır. Kristalize zekâ, kişinin kelime dağarcığı ve genel bilgisiyle büyük ölçüde gösterildiği gibi, kişinin yaşam boyu göstermiş olduğu zihinsel başarısıdır. Edinilen deneyimler kişinin bilgisini genişletme eğiliminde olduğundan, bu deneyim de yaş aldıkça bir şekilde gelişir.

Terimler biraz yanıltıcıdır, çünkü biri diğerinin "kristalize" bir şekli değildir. Aksine, ayrı nöral ve zihinsel sistemler olduğuna inanılmaktadır. Kristalize zekâ, bir kişinin genel bilgi, kelime dağarcığı, sözcük ve sayıları kullanarak akıl yeteneği derinliği ve genişliği ile belirlenir. Akışkan zekâ ile etkileşimde olan eğitim ve kültür deneyiminin ürünüdür.

Genetik mi, Çevre mi?

Zekanın gelişiminde genetik mi daha etkili yoksa çevre mi daha etkilidir? Psikologlar bu sorunun cevabını bulmak için bir deney yapmışlardır. Bu deneyde ele alınan denek grupları şu şekildedir:
-Tek yumurta ikizi ve birlikte yaşayan iki kişi
-Tek yumurta ikizi ve ayrı yaşayan iki kişi
- Çift yumurta ikizi ve birlikte yaşayan iki kişi

1. grupta en yüksek korelasyon puanı yakalanır. Yani tek yumurta ikizi ve birlikte yaşayan iki kişinin zeka puanları birbiriyle en yakın olan grup olmuştur. Ardından en yüksek korelasyon puanını kaydeden grup 2. Grup olmuştur. Yani tek umurta ikizi olup farklı çevrelerde yetişen ikizlerde 1. Gruba göre daha fazla zeka farklılığı görülmüştür. Bu da çevrenin etkisine bariz bir örnek olarak gösterilebilir. 3. Grupta ise en düşük korelasyon puanı yakalanır. Yani çift yumurta ikizi olup birlikte yaşayan iki kişinin zeka düzeyi farkı da bize genetiğin zekanın üzerindeki etkisini göstermektedir. Sonuç olarak zekayı etkileyen tek bir faktör yoktur. Genetik de çevre de belli düzeylerde zekanın gelişimini etkilemektedir.

Bir başka görüş ise zekanın sabit mi, yoksa gelişebilir bir nitelik mi olduğu sorusudur. Bu sorunun cevabı günümüzde çok nettir. Zeka, oldukça geliştirilebilir bir niteliktir. En basitinden ters el kullanmak, alışılmışın dışında hareket ederek beyni daha fazla çalıştırmaya zorlamak, yeni bir müzik aleti çalmayı öğrenmek ve başka birçok şekilde zekamızı geliştirebiliriz. Zekamızı geliştirdikçe hayatımızdaki birçok probleme çözüm üretip, doğru kararları vereceğiz…








Kaynakça:
Khanacademy
Pandora akademi
Acıkmavi.org

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun