Ana içeriğe atla

Felsefe (5) - Aforizmalarla Epiktetos'un Mutluluğunu Anlamaya Çalışmak



Aforizmalarla Epiktetos'un Mutluluğunu Anlamaya Çalışmak


Dünyadaki bütün büyük çaplı değişimler, beraberinde yeni ahlak kuralları doğurup geleneksel ahlak kurallarının yerini alıyor. Büyük İskender'in ölümüyle hızla değişmeye başlayan dünya düzeni de sonucunda, temelinde ahlak olan bir felsefeyi doğurdu: Stoa felsefesi. (bknz. Stoacı hayat anlayışı) Epiktetos da bu felsefenin ikinci döneminin,(Zenon ve Seneca'dan sonra) öncüsü olmayı başarmıştır. Gerek felsefesiyle gerek de yaşam tarzıyla Epiktetos felsefesini ortaya koymuş ve değişen ahlak düzeninde önemli bir yer edinmiştir. Yaşam tarzına özellikle vurgu yapmamın sebebi; ahlak kurallarında yol gösterici insanların genelde tezat bir yaşam tarzını seçmeleridir. İstek, arzu ve tutkularını öz iradesi ile yöneterek kendi yaşamında neredeyse sıfıra indirmiştir Epiktetos. Çünkü ancak böyle yaşayarak mutlu bir hayata ulaşacağını düşünmüştür. Tıpkı Buddha gibi...

Epiktetos köle olarak başladığı hayatını bir ekolün önemli temsilcisi olan bir filozof olarak 80 yaşında noktalamıştır. Hayatına dair kaynaklarda ulaşabildiğimiz fazla bir bilgi olmasa da günlük yaşantısına dair bazı çıkarımlarda bulunabilecek kadar bilgiye ulaşabiliyoruz. Epiktetos'un ailesi sarayda köledir, çocuk yaşlarından hemen sonra ailesini kaybetmiş ve aynı zamanda sarayda yönetim de el değiştirince Epiktetos özgürlüğüne kavuşmuştur. Epiktetos, sarayda köleyken de felsefe derslerine büyük bir keyifle katılıyormuş ve sınıfta da gayet başarılı bir öğrenciymiş. Epiktetos'un köleyken de kendisini özgür olarak tanımlamasının sebebi biraz da bu olsa gerek. Ayrıca bildiğimiz kadarıyla Epiktetos topaldır. Fakat onun bu durumdan hiçbir üzüntü ve acı duymadığı da anlatılır. Rivayete göre, bir adam Epiktetos'un topal ayağını kırmaya çalışmış ve Epiktetos da buna karşı koymamış ve adama 'Biraz daha oynarsan eğer ayağım kırılacak' demiştir. Adam Epiktetos'un topal ayağıyla oynamaya devam edince de ayağı kırılmış ve Epiktetos bundan hiçbir acı duymamıştır. Sadece soğukkanlı bir şekilde 'Ben sana demiştim' diyerek cevaplamıştır. Epiktetos'un kendi yaşamında idaresiyle acılarını sıfıra indirdiğine güzel bir örnek olabilir...

İnsanlığın aradığı nihai nokta nedir? Sağlık, para, refah, sevmek, sevilmek.... Bütün bunları istemesinin temelinde ise yatan tek bir gerçek var; mutluluğa ve huzura ulaşmak. İnsanoğlu bazen kendisini huzurlu ve mutlu hissettirdiği için sahil kasabasında yaşamayı düşler ya da her şeyden uzaklaşıp kendini huzurlu hissettiği yerde yaşamanın hayalini kurar. Çünkü insanın her istediğini gerçekleştirmesi aslında onu mutlu hissettirmez, hiçbir şey istemeyeceği yerlerin ve hayatın hayalini kurarak bir süre hayallerinde kaybolur. Fakat ertesi gün kalkıp normal hayatını değiştirmez, değiştiremez. Çünkü artık istek ve arzularına bağlanmış, kopamıyordur. Gerçekleştirdiği her istek de bir süre sonra yerini yeni bir isteğe bırakmaktan geri duramaz, çünkü isteklerimizin objesi sürekli eksik olmak zorundadır. İstediklerimize ulaştığımızda ise aslında istediğimiz şeyin bizi mutlu etmediğinin farkına vararız. Epiktetos'a göre en zengin insan, her istediğini elde eden insan değil, hiçbir şeye istek ve arzu duymayan, bu hislerini öz iradesiyle yenmiş insandır. Ona göre gerçek zenginlik mutlu olmaktır. Gerçek mutluluğa ulaşan insan ise istek ve arzularından arınmıştır.




''Bazı şeyler bizim kontrolümüzdedir ve bazı şeyler de değil. Kontrolümüz altında olanlar fikirlerimiz, arzularımız, nefretimiz, isteklerimiz ve tek bir kelimeyle söylenecek olursa bizim yaptıklarımızdır. Kontrolümüz altında olmayanlar ise bedenimiz, varlıklarımız, ünümüz, sahip olduklarımız ve tek bir kelimeyle söylenecek olursa yapmadıklarımızdır... Eğer bunlardan hangisinin size ait olduğunu bilirseniz hiçbir zaman zor durumda kalmazsınız, hiç kimseyi yargılamazsınız ve yaptığınız her şeyi gönülden yaparsınız. Tek bir düşmanınız olmaz, kimse sizi incitemez, çünkü tüm bunlara karşı sizi koruyan kalkanınız olur.''

Epiktetos, kontrolünde olan şeyleri yöneterek mutluluğuna ulaşmıştı. Kontrolünde olmayan şeyler içinse üzüntü ve acı duymayı gereksiz buluyordu. Epiktetosçu anlayışa göre; insan istedikleri gerçekleşsin diye değil, başına gelen olayı isteyerek/kabullenerek mutluluğa ulaşır. Biraz kaderci gibi görünse de aslında bu mantık, Stoacı özgürlük anlayışıyla çelişir. Fakat Epiktetos'a göre özgür insan tanımı da oldukça enteresandır.

''İstediği gibi yaşayan insan özgürdür. Ona kimse şiddet uygulayamaz, kimse önünde duramaz ve kimse hiçbir şeye mecbur bırakamaz. Onun dürtüleri engellenemez, arzularıyla amaçları birdir. Kaçındığı şeylere yenik düşmez.''

Epiktetos da tıpkı diğer Stoacılar gibi doğanın zorunluklarını bir yandan kabul etmiş olsa da bir yandan da ateşli bir şekilde insanın özgürlüğünün savunucusu olmuştur. Fakat burda, sorulması gereken bazı sorular vardır. İnsanın olup bitenlere karşı tutumunu veya davranışının evrende olup biten şeylerin dışında tutmasının makul bir anlamı var mıdır? Eğer insan karakter veya tutumunu değiştirmede özgürse, bu her şeyin zorunlu bir biçimde belirlenmiş olduğu görüşüne aykırı düşmez mi?


''İnsanların hoşlanmadıkları var olan şeyler değil, o şeylerle ilgili yargılarıdır. Örneğin ölüm ürkütücü değildir, sadece onun hakkında sahip olduğumuz fikir korkutucudur. Bu yüzden de canımızı sıkan bir şey olduğunda asla diğer insanları değil kendimizi suçlamalıyız. Cahil bir insan bir yanlış yaptığında başkalarını, az çok eğitimli bir insan kendini, tamamen eğitimli birisi ise ne kendini ne başkasını suçlar.''
İnsanların oluşturduğu yargılar, hayatımızda gerçeğe ulaşmamızı olanaksız kılıyor. Ancak yargılarımızı tamamıyla yok ederek gerçek bir mutluluğa ve huzura ulaşabiliriz. Başımıza gelen olayların öncesinde de karşı bir yargı beslememeliyiz. Böyle bir durumda geleni kabulleneceğimiz için, başkalarını da suçlamamız anlamsız kalıyor. Yargılarmız bize şekil verdiği sürece; Epiktetos'a göre mutlu olmamız imkansızdır. Epiktetos'a göre mutluluk kendimizin ulaşacağı bir evredir, insanların da mutluluğa ve huzura ulaşmak için çabalamaları gerekir. Tıpkı Sokrates gibi;  seçimlerimizin bilgilerimizin etrafında şekillendiğini düşünmüş ve eğitimin de mutluluğa ulaşmak için bir gereklilik olduğunu savunmuştur.

''Şunu hiç aklından çıkartma: Dışarıda bir şey kaybettiğinde, içinde bir şey kazanmışsın demektir. Ve eğer kaybettiğin şey çok kıymetliyse, sakın bir şey kaybettiğini düşünme. Bir kenara yığılmış ev eşyalarımın arasında bir de demir lambam vardı. Sonra kapıda bir ses duydum ve lambamı alıp gittiklerini gördüm. Bunu hiç tuhaf bulmadım. Yarın, dedim, senin de bir lamban olmaz. Çünkü bir adam sadece sahip olduğu şeyleri kaybedebilir''
Epiktetos'a göre, çok şeye sahip olmak, bizi mutluluğa asla yakınlaştırmaz. Ve hatta ne kadar çok şeye sahip olursak, bir o kadar da sahip olduklarımıza bağlı kalacağımız için özgürlüğümüze ulaşamayacağız. Çünkü bu durum, bizde elimizdekileri kaybetme korkusu oluşturacaktır. Epiktetos, hiçbir şeyi olmayan bir insanın kaybedeceği de bir şey yoktur diyerek; insanın ancak o aşamada huzurlu olacağını düşünmüştür. Kendi hayatına da bakarsak hiçbir zaman varlık sahibi bir insan olmamıştır. Savunduğu ahlak kurallarını neredeyse tamamıyla kendi hayatında uygulamış ve kendisini mutlu bir insan olarak tanımlamıştır.

Epiktetos, yaklaşık 2000 yıl öncesinde yazdıklarıyla, bugünün insanlarına mutluluğa ulaşmanın yollarını anlatmıştır. Aynı zamanda da ahlak üzerine de büyük bir temel oluşturmuştur. Onun için yaşamın temel gayesi; mutluluğa ve huzura ulaşmaktı ve tüm hayatına bunu yansıtarak da insanlara nasıl gerçek mutluluğa ve huzura ulaşacaklarını öğretmeye çalışmıştır. Eğitimli, ahlaklı, istek ve arzularından arınmış, irade sahibi ve en önemlisi de köle olarak başladığı hayatı ünlü bir filozof olarak tamamlayacak kadar da özgürlüğüne düşkün birisiydi Epiktetos.



''Sadece gelecekteki mutluluğumuzun hayalini kurarken gerçekten mutlu oluruz.''

Pascal, The Life of David Gale (2003)



Kaynakça: Kendisinin Efendisi Olmayan Kimse Özgür Değildir, Epiktetos, Düzenleme: Aslı Perker,2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun