Ana içeriğe atla

Edebiyat (6) - Oblomov Olmak





Oblomov Olmak

Bazı roman karakterleri vardır ki; tüm gerçekliğiyle bazen kendi içimizde bazen de çevremizde yaşamaktadır. Edebiyat ve roman da işte tam olarak burada başlıyor; günlük yaşamda gördüğümüz fakat tanıyamadığımız hayatları kitabı açtığımızda karşımıza çıkartıyor. O hayatların içine dahil olabilmemizi ve karakterleri, aynı zamanda farklı hayatları, anlamamızı sağlıyor. Oblomov da gerek yaşantısıyla, gerek de kendine özgü karakteriyle tam olarak böyle bir karakterdir. Olabildiğince çok karşılaştığımız için yüzü tanıdık ve toplumda yeri olan bir insan tipidir Oblomov. Kitabı okuyan herkes, kendisinde Oblomov'u görür veya çevresinde Oblomov olmaya aday birisini kolayca bulur ve zihninde Oblomov karakterini rahatlıkla hayal edebilir.

Gonçarov, 1 ay gibi kısa bir sürede bu eseri yazsa da, daha öncesinde yazdığı kısa öykülerle de kafasındaki Oblomov tipini 10 yıl gibi birikmiş bir sürede esere dökmüştür. Eser, özellikle Rusya'da çok popüler olmuş ve bir süre sonra 'Oblomov' kelimesi bir insan tipini yansıtmaya başlamıştır. Oblomov karakteri ise; o dönemde Rusya'nın değişim yıllarında bir türlü değişemeyen, geleneksel, feodal bir sınıfı temsil ediyordu. Pek tabii, Oblomov'a bakarak  'doğu insanı' tanımı yapılabilir fakat bir yandan da aslında dünyanın her yerinde değişime ayak uyduramayan, kafasındaki planları asla hayata geçiremeyen Oblomov'lar da bulmak mümkün. 




Oblomov kimdir?

Tam adı İlya İlyiç Oblomov'dur. Rusya'nın bir köyünde yaşayan toprak zengini, feodal bir ailenin çocuğudur. Ailesi oldukça varlıklı olduğu için hiçbir kaygısı olmadan yaşamıştır ve çalışma ihtiyacı duymamıştır. Ailesi de onu kaygısız ve rahat bir şekilde yetiştirmiştir.

Ailesini kaybettikten sonra Oblomov, şehir yaşamına geçmek ister ve şehre taşınır. Fakat şehirde de köydeki düzenini devam ettirmek istediği için bir türlü uyum sağlayamayacaktır. Çok kısa süre çalıştığı bir memurluk işi dışında da hiç çalışmamıştır. Kendisine miras kalan tarlalardan gelen parayla tüm yaşamını sürdürmüştür. Tam anlamıyla evdeki ve dışarıdaki her işini yapan bir de kahyası vardır ve evdede sürekli bir yatış içerisindedir. Oblomov, hayatının genelini evde geçirip bu tarz bir hayat sürdürmüştür. Kafasında sürekli bir plan vardır ve her gece o planı hayata geçirmeyi düşünerek uyur; sabah kalktığında ise yine bir şey değişmez hayatında. Tekrardan eski Oblomov olmaya devam eder ve hayatını bu döngüde geçirir. 

Fakat, ilginçtir ki Oblomov oldukça zeki bir karakterdir ve romanda yaşadıkları aslında bir bunalım hali gibi gözükse de tüm bunlar Oblomov'un seçimi olarak da yorumlanabilir. Oblomovluktan kurtulan bir Oblomov ise aslında bir çok şeyi değiştirebilecek zekaya sahiptir ve kültür düzeyi de asla düşük değildir. Gerek konuşması gerek de yazdığı aşk mektubu oldukça etkileyicidir. Fakat genel olarak baktığımızda Oblomov karakteri; tembel, uyuşuk, asosyal ve istediklerini hayata geçirmek için hiçbir şey yapmayan fakat aynı zamanda da sürekli olarak istemeye devam eden insanları temsil eder.

Oblomov'un derin tutkuları vardır; mesela aşka olan tutkusu gibi. Sürekli olarak bir aşk arayışı içerisindedir Oblomov kafasının içinde kurduğu hayaller dünyasında. Hatta evden pek çıkmamasına rağmen şaşırtıcı olsa da, bir de ilişkisi olmuştur. Oblomov, Olga adında bir kıza aşık olmuş ve belli bir süre birlikte olmuştur. Olga ise oldukça zarif, güzel ve şık bir kadın olarak anlatılmıştır romanda. Fakat olağan ilişki düzeni de Oblomov karakterine pek uymamıştır. Bu kadar alımlı bir kızla birlikte olmak ve ona karşı derin bir tutku beslemek Oblomov'a oldukça ağır gelmiştir. Olga'ya karşı derin bir tutku duyuyor fakat onunla bir hayat bulmuyordu; hayatı her zaman aynıydı. Evinden asla ayrılmadan, tüm gün koltuğunda yatmaya alışmıştı ve tembelliğinden asla vazgeçemiyordu Oblomov. Aşk hayatının da fazla uzun sürmemesine şaşırmamak gerek doğrusu.















Genel anlamda Oblomov'un hayatına baktığımızda çevresinde fazla insan göremeyiz. Olga dışında hayatında kahyası Zakhar ve çocukluğundan beri arkadaşı olan Ştolts vardır. Oblomov'un tüm arkadaşları neredeyse bu kadardır. Bu yüzden, Oblomov'un çevresindeki insanları anlamak Oblomov'un kimliğini anlamamız için çok önemlidir.

Ştolts; Oblomov'un çocukluk arkadaşıdır fakat Ştoltz'un ailesi Almandır ve yetiştikleri aile kültürleri farklıdır. İki farklı düzene göre yetişmiş iki insandır. Çocukluk döneminden sonra Ştolts, Almanya'ya taşınmıştır. Oblomov'dan farklı olarak Batı kültürüyle yetişmiş ve oldukça dinamik, düzenli, planlı ve bir o kadar da başarılı bir insandır Ştolts. Oblomov ile de taban tabana zıt karakterlere sahiplerdir. Oblomov'a zaman zaman yardımcı olmaya çalışsa da yapabileceği pek bir şey de yoktur aslında. Çünkü Oblomov, tembel, uyuşuk ve dengesiz hayatının her zaman farkındadır ve farkında olmasına rağmen böyle yaşıyordur. Oblomov, kendisini çok iyi tanıyor fakat hayatını değiştirmek için de hiçbir şey yapmıyordu. Ştolts ise, tam tersi bir yaşam tarzına sahiptir. Hayatı oldukça hareketli olmasına rağmen çalışkan bir insan olduğu için hayatıyla sürekli bir uyum içerisindedir. Oblomov'un hayatındaki zıt karakter olmasına rağmen aynı zamanda en güvendiği yakın arkadaşıdır. Oblomov ile bir çok şeyi paylaştığı uzun bir dostlukları vardır.

Kahyası Zakhar ise, romandaki belki de Oblomov'dan sonra en çok dikkat edilmesi gereken isimdir. Kendisi bir yandan Oblomov'a derin bir tutkuyla bağlıdır ve efendisinin her istediğini yapıyordur, bir yandan da Oblomov'dan nefret ediyor ve yalnız kaldığında ona sövmekten de geri durmuyordur. Zakhar, roman boyunca kendi içinde bu tür çelişkileri olan ve Oblomov'da da bu çelişkilerini açığa vuran bir karakterdir. Zaman zaman Oblomov ile tartışsalar da, Zakhar, İlya İlyiç için gerektiğinde canını bile verebilirdi. Her ne kadar aynı zamanda Oblomov'dan nefret etse de; bir o kadar da tutkuyla bağlıydı ona...

Bir süre sonra köyden gelen paralar Oblomov'un masraflarına yetmez ve her ne kadar pinti olsa da başına gelen olaylardan dolayı mirası hızla tükenir. Kurduğu düzen de artık işlemez hale geldiğinde ise Oblomov iflas eder ve hayatına devam edemeyecek duruma gelir. Sessiz sedasız bir şekilde yaşamını yitirir ve yaşadığı rutin hayatıyla da geriye kendine özgü bir karakter bırakır. 





'Oblomov Olmak' ne anlama gelir?

 Oblomov karakteri, daha önce de dediğimiz gibi Rusya'da büyük bir popülariteye ulaşmıştır. Gonçarov, Oblomov'da; köy yaşamından şehir yaşamına geçmeyi başaramayan, değişime karşı uyumunu bir türlü sağlayamamış tembel, üşengeç, istedikleri için çalışmayan Doğulu insan tipini İlya İlyiç karakteriyle anlatmaya çalışmıştır. Ştolts ise romanda, Batılı insan tipini ve modern insanın özelliklerini yansıtmaktadır. Romanda, bir bakımdan Rusya'nın içinde bulunduğu değişim süreci anlatılmaktadır. Rus tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Lenin de Oblomov tipi insanlardan şöyle bahsetmiştir:

''Rusya üç devrim geçirdi ama hala Oblomov'lar kaldı; Oblomov'lar yalnız derebeyler, köylüler, aydınlar arasında değil; işçiler, komunistler arasında da vardır.Toplantılarda, komisyonlarda nasıl çalıştığımıza bakarsanız, eski Oblomov'un içimizde olduğunu görürsünüz. Onu adam etmek için daha çok yıkamak, temizlemek, sarsmak, dövmek gerekecektir.''

Oblomov, dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olduğunda anladık ki; aslında her toplumda Oblomov'lar vardı ve özellikle değişim sürecinde, çelişkilerin olduğu toplumlarda daha da belirgin olarak ortaya çıkıyordu. Oblomov karakteri, toplumun her kesimde bulunabileceğini böylesine büyük bir popülariteye ulaşarak bile göstermiştir. Bu yüzden, Oblomov karakteri o dönem artık bitmek üzere olan feodalizmi yansıtsa da farklı toplumlarda farklı kesimleri de rahatlıkla temsil edebilir. Çünkü her toplumda, istediklerini gerçekleştiremeyecek kadar tembel, istediği hayatı hiç yaşayamasa da sürekli olarak hayalini kuracak kadar hayalperest, hiçbir işte düzenli olarak çalışamayacak kadar üşengeç ve ürettiği bahanelerle kendisini sürekli kandıracak Oblomov'lar vardır...





''Bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. İşte insan hayatta kendi isteğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. Bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz, mutluluk hülyalarına kapılmamalıyız, mutluluk elimizde kaçarsa isyan etmemeliyiz; hayat budur işte... Kim demiş hayat zevk ve mutluluktur diye. Ne saçma düşünce! Hayat hayattır, bir ödevdir, ödev dediğin de çetin bir iştir. O halde ödevimizi yapalım.''



Oblomov, Gonçarov






Kaynakça: Oblomov, Gonçarov, Can Yayınları



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun