Ernest Hemingway’e göre iyi bir yazar nasıl olmalıdır?
Ernest Hemingway, şüphesiz ki sıradışı bir yazardı. Onu
farklı kılan şey; yaşamış olduğu hayatın oldukça sıradışı olmasının dışında kendisinin
hayata karşı bakışı da bir o kadar şahsına özeldi. Gerçek bir bilgeliğin peşindeki
yaşama arzusu, keskin zekası ve geniş mizahı ile yazarlığını da eşsiz kılmayı
başarmıştır. Onun, yazarlık ve yazma eylemi üzerindeki fikirleri ise, birçok nesile
belki de kılavuzluk edebilecek nitelikte olmuştur. Yazmaya karşı duyduğu derin haz,
bu konu hakkındaki görüşlerinde de açıkça kendisini göstermektedir. Şüphesiz
ki; Ernest Hemingway’in sıradışı yazarlığı dışında, ‘edebiyat ve yazma’ ve ‘bir
yazar nelere sahip olmalı’ konusu üzerine yazmış oldukları mektuplar ve çeşitli
yazılar da, yazar olmak isteyen ardıllarına büyük bir miras olarak kalmıştır.
‘’Noktayı koymadan önce, tüm dünyanın -ya da gördüğüm
kadarının- bir resmini yapmaya çalışıyorum. İnce ince yaymaktansa daima özüne
inmeye çalışıyorum.’’
Mrs. Paul Pfeiffer'a, 1933
Hemingway burada görsel zekanın önemine vurgu yapmıştır.
Görebildiklerini betimleme yeteneğinin, yazara yeni bir boyut kazandırması
muhtemeldir. Öncelikle resmi zihnimizde oluşturmalı, sonrasında ise büyük bir
özveriyle yazıya geçirmemiz gerektiğine dair ilk ipuçlarını veriyor. Hemingway;
bir yazarın, özellikle bir resimde daha derine inmesi gerektiğini vurguluyor.
‘’Gerçekten iyi bir yazını kaç kez okursanız okuyun nasıl
yaratıldığını anlayamazsınız. Çünkü tüm muhteşem yazınlarda bir gizem vardır ve
bu gizem açıklanmaz. Süreklidir ve her zaman geçerlidir. Her okuduğunuzda yeni
bir şey görür veya öğrenirsiniz.’’
Harvey Breit'a, 1952
Gizem yaratmak, bir romanın belki de en zor ve yetenek
isteyen kısmı olabilir. Böylesine derinlik sahibi bir gizemi romanın içierisinde
yaratmak, oldukça zordur. Fakat bir yazının, iyi olmasını sağlayan ve diğer
yazınlardan ayrı tutan da yazarın yaratmış olduğu, bu gizem duygusudur. Okuyucularda,
çok farklı etkilere sebep olan eserlerin, ortak özelliklerinden birisi de
yazarın oluşturmuş olduğu ve ‘tek bir noktada’ çözülemeyen gizemidir. Bu gizem
yazar tarafından güzel bir şekilde oluşturulmalı ve aceleye gelmemelidir.
‘’Dostoyevski'yi Dostoyevski yapan, Sibirya'ya gönderilmesiydi.
Kılıcın ateşte dövülmesi gibi, yazarlar da adaletsizliğin içinde dövülürler.’’
Afrika'nın Yeşil Tepeleri, s.71
Elbette Dostoyevski’yi Dostoyevski yapan, sadece Sibirya’ya
gönderilmiş olması değildi…Zaten Dostoyevski gibi büyük bir yazarı oluşturan
tek bir konu da olamazdı. Hemingway’in, Dostoyevski üzerinden anlatmak istediği
şey; bir yazarın hayatında uğramış olduğu adaletsizliklerin yazımını güçlendirdiğidir.
Baktığımızda Nazım Hikmet örneği de mevcuttur; yakın bir şekilde görmüş
olduğumuz üzere. Büyük yazarlar, yaşamlarında
uğradıkları adaletsizliği, yazınlarına yansıtarak eşsiz romanlar ortaya
çıkarmakta ustadırlar. Dostoyevski romanları ise; adaletsizliği anlatan bu türde romanların başında
gelir.
‘’Bugüne kadar elde ettiğim hangi başarı varsa, hakkında
bilgi sahibi olduğum şeyleri yazmam sayesinde olmuştur.’’
Maxwell Perkins'e, 1928
Hemingway, burada iki noktaya dikkat çekiyor. İlk olarak bir
yazarın, bilgili olmasını gerektiği konusunu ele alıyor. Bir yazar elbette ki, birçok
konuda bilgi sahibi olmalıydı ve bu onun, yazım kalitesini de doğrudan etkileyen
bir unsurdu. Diğer bir taraftan ise, yazarlara, her konuda yazmaları
gerekmediğini; yalnızca bilgi sahibi oldukları konular hakkında yazmaları gerektiğini
ve ancak bu şekilde süreklilik sağlayan bir başarıya ulaşılabileceğini söylüyor.
‘’Fare: Bir yazar kendini nasıl eğitebilir?
M.A.: Bugün neler olup bittiğine dikkat et. Eğer bahsedeceğin
şey bir balıksa diğerlerinin de tam olarak ne yaptığına bak. Balığın
sıçrayışından bir heyecan duyarsan sana bu duyguyu yaşatan hareketin
ne olduğunu kesin bir şekilde görene kadar geri giderek anımsa. Ister
olta ipinin sudan çıkışı ve üzerinden sular damlamayana dek bir keman yayı
gibi gerilmesi olsun, ister balığın zıpladığında çarpıp su sıçratışı. Etraftaki
sesleri ve söylenenleri anımsa. Sana o duyguyu verenin, o heyecanı hissettiren
hareketin ne olduğunu bul. Sonra bunu net bir anlatımla yaz ki okuyucu da görüp
seninle aynı duyguları hissedebilsin. Bu bir ısınma egzersizidir.’’
Hemingway, burada
yine oldukça önemli bir konuya değiniyor: Yazarların, yazınlarında duygu
aktarımı konusu. Bir yazar, özellikle romanlarında, karakterlerin ne şekilde
duygularını aktarması gerektiğini, betimlenen olayların duygusal yönden
bireylerde ve toplumda sürekli bir hareketlilik sağlaması gerektiğini bilmelidir.
Ancak bu şekilde, okuyucularda derin bir his uyandırır ve gerçek bir etkiye
sahip olabilir. Bir yazar ‘yaşanılmış olan’ üzerine yoğunlaşmalı ve günlük
hayatındaki olayların kendisinde uyandırdığı duyguyu; sürekli olarak keşfetme
yolunda olmalıdır, ve tabii bu duygularını yazıya dökerek de bu aktarım yolunda
tecrübeler kazanmalıdır. Hemingway’e göre; bu şekilde bir egzersiz ise,
yazarların yazınlarını, duygusal yönden daha etkili bir şekilde okuyucuyla
buluşturma yolunda önemli bir adım olacaktır.
‘’M.A.: Şimdiyi dinle. İnsanlar konuşurken
onları tamamıyla dinle. Kendi söyleyeceklerini düşünme. Coğu insan
asla dinlemez. Gözlem de yapmaz. Sen,bir odaya girip o odadan çıktığında orada
gördüğün her şeyi bilebilmelisin, sadece o kadar da değil. Oda sende
herhangi bir his uyandırdıysa sana bu hissi verenin ne olduğunu da tam
olarak bilmelisin. Bunu pratik yapmak için uygula. Şehirdeyken
tiyatro binasının önünde dur ve insanların taksiden ya da arabadan inişleri arasında nasıl farklar olduğunu
gözlemle. Pratik yapmanın binlerce yolu var. Ve her zaman başka
insanları düşün.’’
By-Line: Ernest Hemingway, s.219-220
Daha önceden duygu aktarımının öneminden bahsetmiştik, şimdi
ise Hemingway bir o kadar önemli bir konuya ve aslında bir soruna değiniyor.
Bir yazar, her ne kadar toplumda böyle bir alışkanlık olmamış olsa da, öncelikle
iyi bir dinleyici olmalıdır. Başkalarının hayatına merak duymalı, duymuş olduğu
bu merakı sağlıklı iletişimler kurarak beslemeye çalışmalıdır ve en önemlisi de;
bu merakını ve dinleme arzusunu kendi konuşma isteğinden ön planda tutmalıdır.
Hemingway, iyi bir dinleyici olmanın, bir yazar olma yolunda önemli bir paya
sahip olduğunu savunmuştur.
‘’Her şeyin yok oluşunu gördük ve yine göreceğiz.
Önemli olan dayanmak ve yaptığın iși tamamlamak, görmek, duymak, öğrenmek
ve anlamak; ve bildiğin bir şey olduğunda yazmak; öncesinde ya da çok geç
olduğunda değil. Eğer dünyayı açık bir şekilde ve bir bütün olarak
görebiliyorsan, onu kurtarmaya çalışanları bırak. O zaman yarattığın her
parça, eğer içtenlikle yaratılmışsa bütünü temsil edecektir. Yapılması
gereken şey çalışmak ve bunun nasıl yapılacağını öğrenmek.’’
Hemingway’e göre disiplin, bir yazarın mutlaka sahip olması
gereken bir yetidir. Bir yazına başlamak ne kadar zorsa, onu tamamlamak da disiplin
sahibi olmayan bir yazar için imkansızdır. Diğer bir taraftan, bir yazar, yazdıklarının
sonucunda başa dönüp tekrar tekrar okumalı ve daha iyi bir noktaya ulaşmak için
çalışmaktan bıkmamalıdır. Çevresindekileri anlamaya, görme yetisini geliştirmeye,
verimli bir şekilde dinlemeye ve özgün eserler yaratmaya karşı sürekli bir çaba
içerisinde olmalıdır. En büyük çabasını ise tüm bunları deneyimleyip, öğrenmek
için gerçekleştirmelidir. Hemingway’e göre ancak bu şekilde iyi bir yazar
olunabilirdi…
Son sözü ise, yine Ernest Hemingway’e bırakmakta oldukça fayda
var. Kendisi sadece romanlarında kaliteli betimlemeler oluşturmakla kalmamış,
bu yeteneğini, yazma üzerine görüşlerini ifade eden mektup ve anektodlarında da
göstererek kendine has bir şekilde anlatmayı başarmıştır. İyi bir roman yazmak
için Hemingway’in saydıklarına uymak ne kadar gerekir bilemiyorum ama iyi bir
yazar olma konusunda Hemingway’in görüşlerine katılmadan edemiyorum.
Death in the Afternoon, s.191
Kaynakça: Yazma Üzerine, Ernest Hemingway, Derleyen: Larry W. Philips
Yorumlar
Yorum Gönder