Ana içeriğe atla

Serbest Patika (4) – Irkçı bir insan olup olmadığımı nasıl anlarım?

Serbest Patika (4) – Irkçı bir insan olup olmadığımı nasıl anlarım?


Geçtiğimiz günlerde, arkadaşım ile gittiğimiz restoranda sipariş veren kişi sadece ben olmama rağmen, yan masadaki orta yaşlı bir güvenlik görevlisinin bakışları Arap arkadaşımın üzerindeydi. Adam, muhabbetini hemen Suriyelilerle alakalı bir konuya çevirdi o andan itibaren. Sadece adamın o tuhaf bakışlarına ve arkadaşımın bu duruma tepkisine odaklanmıştım ben de. Neyse ki muhabbet, alıştığımız üzere ‘Suriyeliler ülkemizi mahvetti’ ‘Onlar burada mutlu mesut yaşarken bizim askerimiz Suriye’de ölüyor’ ekseninde cümlelerle devam etti ve usulca bitti. Karşıdaki insan konuştuklarının farkında ve bilincinde değilse susmak, konuşmaktan her türlü daha değerli oluyor. Ne ev arkadaşım Suriyeliydi, ne de onlar burada mutlu mesut yaşıyordu. Saçma salak sözlerden öte bakışlar, rahatsız edici şekilde ırkçıydı.

Sonrasında arkadaşıma, bu konudan bağımsız, ırkçılığa maruz kalmanın nasıl bir his olduğunu sordum. Bir ortamda farklı göründüğün için sana olan bakışlar bir anda değişiyor ve bunu içinde hissediyorsun diyebildi. Bir toplulukta, dış görünüşü farklı olana karşı bakışların değişmesi bir yana, bakışlardaki bu değişimin ırkın ve ten renginin farklı olmasıyla gerçekleşmesi gerçekten çok saçma. Hayatında sadece kendisi gibi olanları görmüş, sadece kendisi gibi görünenlerle birlikte yaşamış ve kendisini bu dar alana kapatmış insanların sayısını gördükçe bu saçmalığı daha da fazla anlamaya çalıştım. Sonrasında kendime sıklıkla sordum: Irkçı bir insan olduğumu nasıl anlarım?

Bilincin mağarası

Bilincimizin dışında, kıymetli hazinelerin alengirli yollarla çevrili olduğu derin bir mağara vardır. Burada gömülü kalan şeyler, bizim nasıl birisi olduğumuzu anlamamızda büyük bir pay sahibidir. Bir ben var, benden ötürü derken Mevlana’nın da demek istediği buydu sanırım. Benden ötürü, bilincimin dışında bir ben. Bilincin dışına en çirkin çıkış yolu ise ırkçılık…

Şu durumu bir düşünün: Beyaz bir şirket sahibi, siyahi bir çalışan adayına iş vermeyi reddediyor ve durum mahkemeye intikal ediyor. İşveren, ırkçı olmadığı konusunda ısrarlı; aday ise tersini savunmakta. Yargıç çıkmazda: Herhangi birinin bilinçdışında ne tür önyargılar yattığını, bilinçli biçimde farkında olmasa da bunların kararlarını nasıl etkilediğini nereden bilebilir? İnsanlar her zaman zihinlerinde dönüp duranları aktarmıyorlarsa, bunun bir nedeni de zihinlerinde ne döndüğünü bilmemeleridir. E. M. Forster'ın esprili sözlerinde olduğu gibi: “Ne düşündüğümü, konuşmadan nasıl bilebilirim?”  


Deney yoluyla nasıl bir sonuç elde ederiz?

Peki, konuşmak konusunda isteksiz birinin bilinçdışında neler olup bittiğini kurcalamanın, gizli inançları davranışları inceleyerek araştırmanın yolları var mıdır? Farz edelim ki önünüzde iki düğme var ve ekranda olumlu bir sözcük (sevinç, aşk, mutluluk, vs.) belirdiğinde sağdaki, olumsuz bir sözcük (korkunç, sevimsiz, başarısızlık gibi) belirdiğindeyse soldaki düğmeye basmamız istendi. Oldukça dolaysız ve basit bir işlem. Sonrasında ise işler biraz değişecek: Kilolu bir insanın resmini her gördüğünüzde sağ düğmeye, ince birinin resmini gördüğünüzde de sol düğmeye basacağız. Yine kolay. Ancak bir sonraki aşamada eşleşmeler de yapacağız, olumlu bir sözcük ya da kilolu bir insanın resmini gördüğümüzde sağ, olumsuz bir sözcük ya da zayıf bir insanı gördüğümüzde sol düğmeye basacağız. Aynı şey, bir başka denemede de karşımıza çıkacak, fakat bu sefer eşleşmeler yer değiştirmiş olarak: Sağ düğmeye şimdi de olumsuz bir sözcük ya da zayıf bir insanın resmini gördüğümüzde basacağız.

Böyle bir deneyin sonuçları rahatsız edici olabilir. Deneklerin tepki süreleri, çağrışımlar bilinçdışında güçlü olduğunda daha kısadır. Sözgelimi, kilolu insanlar deneğin bilinçdışında olumsuz bir çağrışımla ilişkilendirilmişse, denek kilolu bir insanın fotoğrafına, olumsuz sözcükte kullanılan düğmenin aynı olması durumunda daha hızlı tepki vermektedir. Kavramların tersi biçimde ilişkilendirildiği (zayıf ile kötü) deneylerde ise, olasılıkla eşleştirmenin daha zor olması nedeniyle yanıt süresi uzar. Bu deney ırklara, dinlere, eşcinselliğe, deri rengine, yaşa, dahası başkanlık adaylarına karşı geliştirilmiş örtülü tutumu ölçmeye yönelik biçimde çeşitli uyarlamalara tabi tutulmuştur.

Örtülü ön yargıları anlamak için farklı bir yöntem

Örtülü önyargıları ortaya çıkarmak için geliştirilen bir başka yöntem, katılımcının bir bilgisayar imlecini oynatış biçimi üzerinde ölçüm yapmak gibi basit bir ilkeye dayanır. Farz edelim ki, imleciniz ekranın alt tarafına konumlanmış olarak başladınız işe. Ekranın üst köşelerinde ise üzerlerinde "seviyorum" ve "sevmiyorum" yazan iki düğme var. Derken ekranın ortasında bir sözcük beliriyor (diyelim ki dinlerden birinin ismi) ve o dinden insanları sevip sevmediğinize ilişkin yanıtınıza ulaşmak üzere, fareyi mümkün olduğunca hızlı biçimde hareket ettirmeniz isteniyor sizden. Bu arada farkında olmadığınız şey, imlecin aldığı konumun anbean kaydediliyor olduğu. Araştırmacılar bu yolu inceleyerek motor sisteminizin önce bir düğmeye doğru yönelirken, daha sonra devreye giren başka bilişsel sistemlerin etkisiyle diğer yanıta doğru yön değiştirdiğini anlayabilirler. Bu nedenle, sözgelimi bir din için "seviyorum" yanıtını vermiş olsanız bile, izlediğiniz yolun önce hafifçe "sevmiyorum" düğmesine doğru kayıp, toplumsal açıdan daha uygun olan yanıta daha sonradan varmış olması mümkündür.

Farklı ırklara, cinslere ve dinlere karşı tavrı konusunda kuşku duymayan kişilerin bile, kendi beyinlerinde dönüp duranlar karşısında şaşkınlığa uğramaları- ve hatta dehşete kapılmaları- mümkündür. Ve tıpkı başka örtülü ilişkilendirme biçimleri gibi bu önyargılar da bilinçli iç gözleme tümüyle kapalıdır.


Net bir sonuç elde edebilir miyiz?

Bu deneyler, her ne kadar bilimsel ve bilinçdışımızı keşfetmemize yardımcı olsa da hukuk davalarında veya mahkemelerde kanıt olarak kullanılamaz. Çünkü insanın sahip olduğu karmaşık karar sistemi, erişilemez ilişkilendirmeler sonucu önyargıya açık olsa da; bu önyargıların nihai davranışları ne ölçüde etkilediğini bilmek oldukça güçtür. Örneğin, ırkçılığa yakın birinin, bu yatkınlığını toplumsal bakımından daha uygun karar verme mekanizmalarıyla bastırması ya da azılı bir ırkçının, bambaşka bir nedenle cinayet işlemiş olması da mümkündür. Bu sebepten dolayı bu testler, nihai bir karar mekanizması değildir.

Algı genişlediği sürece, dünyaya bakış açısı da değişir. Algımızı genişletmek için ise, kendimizi keşfetmemiz ve belki de; iç dünyamızın derin mağaralarında kaybolmamız gerekir. Ancak o zaman, kendi gerçekliğimize ulaşır ve bilinçdışımızın farkına biraz olsun varabiliriz. Kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda ise, her birimizin aslında ne kadar da farklı düşünce yapılarının olduğunu düşünürüz. Mesela biz bunları düşünürken, bir yandan siyahiler dünyanın çeşitli ülkelerinde ırkçılığa maruz kalıyor, azınlık halklar toplumda ezilerek güçsüzleştiriliyor. Birileri ırkçı olduklarını kabul ederken, birileri bu ırkçılığın arkasındaki adaletsizliği, hukuku, siyaseti ve toplumun genel yapısını anlamaya çalışıyor. Aslında dünyaya ne kadar farklı gözlerle bakıyoruz, öyle değil mi?

 

'Her biri kendi içinde kaynayan zerresel bir yaşama sahip, insan dediğimiz o sayısız ve birbirinden ayrık göletler bütünün, suya, nehirlerin ulaşamayacağı varlık kazandıran bir yol olmaktan başka neydi ki?'


-Loren Eiseley, 'The flow of the River', The Immense Journey




Kaynakça: Incognito, David Eagleman, Domingo, 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefe(6) - İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür?

İnsan doğası gereği iyi midir, kötü müdür? İnsanın düşünce gücü bu soruya ulaştığında, insanlık için henüz çok erken sayılabilecek bir zamandı. İnsanlık, bundan yüzyıllar öncesinde insan doğası üzerine düşünmeye başlamış ve insan zihninde bazı sorular belirmişti: İnsan doğası kavramı gerçekten var mıydı? Varsa eğer neydi bu insan doğası? İyi dediğimiz neydi; kötü dediğimiz neydi? Bunları kim belirlemişti ya da nasıl belirlemişti? Tüm bu sorulara verilen cevaplar; biz insan doğası üzerine düşünmeye başladığımızdan itibaren sürekli olarak değişti ve bununla beraber düşüncelerimiz de zamanla uyum içerisine girdi. Tarihsel süreç içinde filozoflar, bilim insanları ve psikanalistler başta olmak üzere birçok düşünür bu konu hakkında temel olmuş bazı fikirler ortaya attılar. Unutmayalım ki; bu soru, iyi ve kötü kavramlarına bağlanacağı ve ahlak kurallarımız da zamanla değişmek zorunda olduğu için, ahlak felsefesi ve insan doğası hakkında, ahlak felsefesi temelinden başlayıp günümüze kadar

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var

Felsefe (1) - Platon ve Mağara Alegorisi

Şüphesiz ki Platon günümüze kadar gelmiş geçmiş en önemli filozoflardandır. Toplum ve devlet düzenini eleştirdiği ‘’Devlet ‘’ adlı kitabının 7. Bölümünde Mağara benzetmesiyle toplumu eleştirmiştir.Tabii bu benzetmesi günümüzde de hala geçerlidir ve birçok alanda toplumu aydınlatmaya ve yol göstermeye devam etmektedir. Biz de ‘’topluma eğitimin etkisini ve doğamızın eksikliğini’’ bu alegoriyle anlatmaya çalışacağız... Şimdi mağaranın içinde tutsak,mağaraya zincirlenmiş, dış dünyadan habersiz ve nerde olduğunu göremeyen bir insan topluluğu hayal edelim. Aynı zamanda içerde doğal ışık yoktur,duvarları rutubetli ve oldukça karanlıktır. Bu insanların görebildikleri şey sadece mağaranın duvarları ve dışarıdan yansıyan gölgelerdir. Mağaranın içindeki insanlar, dış dünyadan yansıyan gölgelerin( hayvan, insan,bitki vb.) oldukça büyüleyici olduğunu düşünürler ve doğal olarak bundan   etkilenirler. Gölgelere kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçek olduklarını düşünmeye başlarlar. Eğer bun