Aşk bir
illüzyon mudur?
Üstüne bu kadar konuşulup sonuca varamadığımız tek konu belki de aşk. Aşkın tanımlanması oldukça güçtür ve öznel bir fenomen olduğu da aşikardır. Aşka dair birçok şiir, roman, oyun ve sanat eseri mevcut olsa da hala bu kavramın içini; her bireyin neredeyse kendince doldurduğu, öznel bir kavram olmaktan çıkamıyor. Bir tarafta genç Werther'in derin tutkularının bize anımsattığı aşk kavramını hayal ederken, bir taraftan da Oblomov'un eşsiz yalnızlığını bu aşk fenomeninin içine dahil ediyoruz. Bazen bir tablodan aşka dair anlamlar çıkarırken, bazen de dinlediğimiz romantik şarkılardan aşka dair izler bulmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Fakat bu duygunun bir illüzyondan ibaret olduğunu da sorgulamadan edemiyoruz.
“Aşk” kavramı, kişinin arzuladığı bir başkasına emosyonel olarak bağlanmasının yanı sıra arzuladığı duyusal uyaranları elde etmesini de kapsar. “Aşk” kelimesi ise etimolojik olarak Arapça “sarmaşmak”, “sıkı bir şekilde sarılmak” fiilinden gelmektedir. Batı dilleri açısından ise bu kelime “arzulama”, “özleme”, “doyum” ve “libido” ile ilişkilidir. Batı kültürlerinde, tarihsel olarak aşk kavramını inceleyen May, bu kavramın libido (cinsellik, şehvet), eros (üretme/ yaratma dürtüsü), filia (dostluk/ kardeş sevgisi) ve agape/ caritas (ötekinin refahı için adanmış sevgi) olarak dört çeşit aşk türünü kapsadığını ve gerçek bir aşk deneyiminin bu dördünün bir karışımından oluşabileceğini düşünür.
Oysa hepsinin ortak paydasında tek bir şey var: mantıksızlık. Aşık olduğumuzda beynimize giden sinyallerden, salgılanan hormonlara kadar gözle görülür bir değişim sürecine giriyoruz. Vücudumuza hızla yayılan serotonin hormonuyla beraber tarif etmekte zorlandığımız bir mutlulukla birlikte karnımızı saran kelebeklerle mücadele edip bu 'durumun' üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Bir taraftan zevkin doruklarına ulaşırken, diğer taraftan acıyla yüzleşmiş oluyoruz; en azından biyolojik olarak...
Aşk ve Psikolojik Eksiklik
Biyolojik olarak etkilerinin yanında, aşkın insan üzerinde psikolojik olarak da etkisini hissediyoruz. Aşk duygusu tutkularımızın isteklerimizi şekillendirmesine olanak sağlıyor. Böylece, bir bakıma, Lacan’ın fantezi teorisini apaçık desteklemiş oluyoruz. Lacan, fantezilerimizin gerçekdışı olduğunu düşünür ve istediğimiz şeyi elde ettiğimiz anda artık onu istememeye başladığımızı ifade eder:
''İsteklerimizin devam edebilmesi için objesinin sürekli olarak eksik olması gerekir. İstediğimiz aslında o şey değildir; onun fantezisidir. İstekler, yalnızca çılgın fantezileri destekler.''
Abbas Kiyarüstemi ve aşk üzerine görüşleri
Aşkın da çılgınca fantezilerimizi desteklediğini düşünürsek; aşk konusunda bu tür isteklerimizin sonucunda herhangi bir noktaya ulaşamayacağımızı anlatmaya çalışan Lacan, fantezi teorisini eksiklik kavramıyla açıklar. Lacan'ın fanteziler hakkında bu görüşünün yanısıra, ünlü yönetmen Abbas Kiyarüstemi de aşk hakkında görüşlerini yine bir eksiklik kavramı üzerinden anlatır:
‘'Birisi bir zamanlar aşkın, yanlış anlamanın sonucu
olduğunu söylemişti. Bizler yanlış anlamayı ararız. Anlaşmayı başardığımızda, birini gerçekten
anladığımızda, aşk da sona erer. Her türlü iyi şeyi o kişiye atfederiz ve sonra
ona aşık oluruz. Ancak elbette elde ettiğimiz eksik bir gerçek oluyor çünkü
gerçeği bilmek istemiyoruz. Gerçeği bilmek karşıdakini anlamak ve aşkın bitmesi
demektir. Yani bir bakıma, aşk yanlış anlamanın sonucudur. Birini
anlamadığımızda ona aşık oluruz. Kişinin
gerçeğinin farkına vardığımızda, onun düşündüğümüz kişi olmadığını söyleriz. Yani
aşk, illüzyondan başka bir şey değildir. Şükür ki böyle bir yeteneğimiz var. Başka türlü olsaydı, tek bir özgün tip olurdu
ve herkes ona aşık olurdu. Uzun yıllar boyunca bir şeylerin pek çok kopyasını
gördükten sonra özgün olan biri, bizi olduğumuz yerde durdurur. Nefesimizi
keser. Bizler özgün olanın karşısında durup onu anlayabilecek uzmanlar değiliz.
Bu yüzden, kopyalar olmasaydı, özgün olanları anlayamazdık. Aşık olduğumuzda,
her şeyi özgün olarak görürüz. Bizler kendi gözümüzü boyarız. Değerini abartır kendimize
alamayacağımız kadar çok sıfır ekleriz sonuna. Ve böylece bedelini ödeyemeyiz etiketteki
sıfırları teker teker sileriz. Değerini indiririz. İşte böylece gerçeğe
ulaşırız. Burada benim de gönülden inandığım nokta şudur ki; çoğumuz için özgün
olan ulaşılmazdır. Bu yüzden bir kopyaya değer vermeli ve takdir etmeliyiz.
Önemli olan budur.’' (Çeviri: Ümid Gurbanov)
Aşk, bir yanlış anlama veya birbirini anlayamama durumunda mı ortaya çıkıyor bilemiyorum, ancak; her iki durumun da bizi yanılgaya sürüklemesi de oldukça muhtemel. İnsan zihni, duygularımızın yönelimindeki en önemli belirleyici rolünde. Zihnimiz, bu akışta karşılaştığı herhangi bir etki ile duygularımızı önemli bir biçimde şekillendirir. Güne güzel bir şekilde başladığımızda, örneğin güzel bir kahvaltı ile, gün içindeki duygu ve düşüncelerimizde önemli bir etkiye sahip olabiliriz. Aynı şekilde sadece iki parça çikolata yediğimizde bile; aşık olduğumuz andaki kadar dopamin hormonu salgılayabiliyoruz. Yani biyolojik olarak bu duygunun salgılanması için gereken her şeyi bir şekilde gerçekleştirebiliriz; yapay ya da doğal.
Fakat aşık
olma durumu, yalnızca biyolojik olarak hormonların salgılanmasıyla sınırlı
olmasa gerek. Aşkın psikolojisi, biyolojisinden oldukça karmaşık. Öyle ki aşkın
bir illüzyon olduğu düşüncesini kabul eden insanlar olduğu kadar; aşk halini
gerçekten mutlu bir durumda sürdüren insanlar da vardır. Aşk kavramının kişiden
kişiye göre değişmesi ve tanımlamasının zor olması da bunda bir etken. İnsanın yaşadığı ruh halinin aşk mı yoksa sevgi mi olduğuna karar verebilmesi,
bu ayrımı yapabilmesi de oldukça zor olsa gerek. Aşk kavramının olgun bir
evreye girerek sevgi kavramına dönüşmesi ve sonucunda mutluluk getirmesi olağan olduğu kadar; olgun evreye
geçemeyip gerçek olmasını istemeyeceğimiz kadar acı getirmesi de mümkün. Aşk kavramını olduğu anda hissettiğimiz şeyler ve bunu ne şekilde yaşadığımız oldukça önemli. Daha önemlisi ise olgun bir evreye evrilebilmesi ve sevgiye dönüşmesi aslında. Aşk kavramını bir illüzyon olarak kabul etseniz bile etkilerinin gerçekliği, duygusal deneyimlerimiz ve bu duyguya bağlı olarak anlam arayışımız ortadadır. Deneyimlerimiz gerçek olduğu kadar illüzyon, duygularımız ise illüzyon olduğu kadar gerçektir aslında.
Abbas Kiyarüstemi: Aşk Üzerine (2010) – Çeviri: Ümid Gurbanov
Nişanyan S. Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik
Sözlüğü. İstanbul, Adam Yayınları, 2007
May R. Aşk ve İrade. İstanbul, Okuyanus, 2008
“Aşk” Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi, Ali Evren Tufan, İrem Yaluğ,2010
Orhan Pamuk Aşk Hakkındaki Görüşleri ( https://www.birgun.net/haber/orhan-pamuk-ask-hakkindaki-dusuncelerini-anlatti-287813 )
Yorumlar
Yorum Gönder