Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Serbest Patika (5) - Aşk bir illüzyon mudur?

Aşk bir illüzyon mudur?   Üstüne bu kadar konuşulup sonuca varamadığımız tek konu belki de aşk. Aşkın tanımlanması oldukça güçtür ve öznel bir fenomen olduğu da aşikardır. Aşka dair birçok şiir, roman, oyun ve sanat eseri mevcut olsa da hala bu kavramın içini; her bireyin neredeyse kendince doldurduğu, öznel bir kavram olmaktan çıkamıyor. Bir tarafta genç Werther'in derin tutkularının bize anımsattığı aşk kavramını hayal ederken, bir taraftan da Oblomov'un eşsiz yalnızlığını bu aşk fenomeninin içine dahil ediyoruz. Bazen bir tablodan aşka dair anlamlar çıkarırken, bazen de dinlediğimiz romantik şarkılardan aşka dair izler bulmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Fakat bu duygunun bir illüzyondan ibaret olduğunu da sorgulamadan edemiyoruz. “Aşk” kavramı, kişinin arzuladığı bir başkasına emosyonel olarak bağlanmasının yanı sıra arzuladığı duyusal uyaranları elde etmesini de kapsar. “Aşk” kelimesi ise etimolojik olarak Arapça “sarmaşmak”, “sıkı bir şekilde sarılmak” fiilinden gel
En son yayınlar

Serbest Patika (4) – Irkçı bir insan olup olmadığımı nasıl anlarım?

Serbest Patika (4) – Irkçı bir insan olup olmadığımı nasıl anlarım? Geçtiğimiz günlerde, arkadaşım ile gittiğimiz restoranda sipariş veren kişi sadece ben olmama rağmen, yan masadaki orta yaşlı bir güvenlik görevlisinin bakışları Arap arkadaşımın üzerindeydi. Adam, muhabbetini hemen Suriyelilerle alakalı bir konuya çevirdi o andan itibaren. Sadece adamın o tuhaf bakışlarına ve arkadaşımın bu duruma tepkisine odaklanmıştım ben de. Neyse ki muhabbet, alıştığımız üzere ‘Suriyeliler ülkemizi mahvetti’ ‘Onlar burada mutlu mesut yaşarken bizim askerimiz Suriye’de ölüyor’ ekseninde cümlelerle devam etti ve usulca bitti. Karşıdaki insan konuştuklarının farkında ve bilincinde değilse susmak, konuşmaktan her türlü daha değerli oluyor. Ne ev arkadaşım Suriyeliydi, ne de onlar burada mutlu mesut yaşıyordu. Saçma salak sözlerden öte bakışlar, rahatsız edici şekilde ırkçıydı. Sonrasında arkadaşıma, bu konudan bağımsız, ırkçılığa maruz kalmanın nasıl bir his olduğunu sordum. Bir ortamda farklı gör

Felsefe (9) - Zaman Kavrayışı

 Zaman Kavrayışı Şu an yaşadığım zaman dilimi, bir zamanlar benim için belki de hayalini kurmuş olduğum veya planlamış olduğum bir gelecekten ibaretti. Fakat, ben bu satırları yazarken bir anda geçmişe dönüştü. Yani az önce yaşadığım ‘şimdiki’ zaman dilimi, aynı zamanda hem gelecek hem de geçmiş olmuş oldu aslında. Geçmiş, gelecek ve şimdi kavramlarının bize gösterdiği olgu ise; elbette birbirlerinden ayrı düşünülemeyecek olduklarıdır. Zaman dediğimiz kavramı algılamaya da burada başlıyoruz. Hayallerimizin ve hatıralarımızın arasında sıkıştığımızda, zamanın bu döngüsünün farkına varmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Zaman algısı, peşimizi asla bırakmıyor. Zaman, çağlara, yıllara, aylara, günlere, saatlere ve dakikalara bölünebilir. Saniyeler ve saniyelerin kendilerine bölündükleri şeyler de bölünebilir. Bölme işlemi, sonsuz sayıda an içinde an belirleyip bölünebilir. Mevcut an olarak düşündüğümüz ‘şimdi’, sadece ideal bir noktadır. Şimdiye asla erişilemez, çünkü onu ne kadar ince dilim

Edebiyat (7) - Ernest Hemingway’e göre iyi bir yazar nasıl olmalıdır?

Ernest Hemingway’e göre iyi bir yazar nasıl olmalıdır? Ernest Hemingway, şüphesiz ki sıradışı bir yazardı. Onu farklı kılan şey; yaşamış olduğu hayatın oldukça sıradışı olmasının dışında kendisinin hayata karşı bakışı da bir o kadar şahsına özeldi. Gerçek bir bilgeliğin peşindeki yaşama arzusu, keskin zekası ve geniş mizahı ile yazarlığını da eşsiz kılmayı başarmıştır. Onun, yazarlık ve yazma eylemi üzerindeki fikirleri ise, birçok nesile belki de kılavuzluk edebilecek nitelikte olmuştur. Yazmaya karşı duyduğu derin haz, bu konu hakkındaki görüşlerinde de açıkça kendisini göstermektedir. Şüphesiz ki; Ernest Hemingway’in sıradışı yazarlığı dışında, ‘edebiyat ve yazma’ ve ‘bir yazar nelere sahip olmalı’ konusu üzerine yazmış oldukları mektuplar ve çeşitli yazılar da, yazar olmak isteyen ardıllarına büyük bir miras olarak kalmıştır. ‘’Noktayı koymadan önce, tüm dünyanın -ya da gördüğüm kadarının- bir resmini yapmaya çalışıyorum. İnce ince yaymaktansa daima özüne inmeye çalış

Felsefe (8) - Foucault: Hapishane ve Okul ilişkisi

Dört duvar, kapalı bir alan, sürekli bir izlenim, yoklama kağıtları ve güvenlik görevlileri… Tüm bunların hepsi, hapishaneyi bir okulla benzer kılmaktadır. Temelinde ise, ‘otoriter’ bir fikir yatmaktadır. İlkçağdan itibaren insan toplulukları, kendilerini yönetecek ve sınırları çizerek, liderlik edecek bir insana ya da güce ihtiyaç duymuşlardır. Bu güç, kimi zaman Eski Mısır’da olduğu gibi bir tanrı, kimi zaman feodal dönemlerde olduğu gibi ‘tek bir kişi’;   kimi zaman ise modern toplumlarda gördüğümüz şekliyle ‘devlet’ olmuştur. İktidar tüm çağlarda varlığını sürdürmüştür, sürdürmeye devam edecektir. İşin tuhaf yanı ise, hapishanedeki iktidarın, okuldaki iktidardan pek bir farkının olmamasıdır aslında. Bu yazıda da öncelikle hapishanedeki iktidar kavramını inceleyip, daha sonra hapishane ve okul ile ilişkisi üzerinden eğitime olan etkisine Foucault’nun bakış açısıyla birlikte değineceğim. Gözün İktidarı 18. yüzyıldan itibaren imparatorluklar, otoriter kontrol sistemlerin

Serbest Patika (3) - Kadın ve Erkek Eşitsizliği

Kadın ve Erkek Eşitsizliği Bu yazıda, kadın erkek eşitsizliğinin bazı nedenlerini ve beraberinde getirdiği sonuçları çeşitli istatistiklerle incelemeye çalışacağım. Toplumların büyük bir sorunu haline gelmiş bu eşitsizliğin kaynağını görmeye çalışacak, yapılan bazı uygulamaların neden başarıya ulaşmadığına dair de birtakım yorumlarda bulunacağım. Günümüzde hala bazı ülkelerde durdurulamayan, çözüm yolunda ise gerekli adımların atılmadığı veya bazı adımlar atılsa bile hala yetersiz kaldığı, her geçen gün ülkemizde kadın cinayetlerinin artmasıyla beraber de bizleri derinden etkileyen ve giderek artan bir sorun olarak; kadın haklarının eşitsizliğinden bahsedeceğim. Yazının temel gayesi, yasaların getirmeye çalıştığı kuramsal farkındalık dışında tecrübe ettiğimiz günlük yaşamda kadın ve erkek eşitliğine dair bireylerde bilinç oluşturmaya çalışmaktır. Temennim ise kadının ve erkeğin, eşit haklara ve fırsatlara sahip olması; toplumun her alanında eşit değer görmesinden başka bir şey değildi

Felsefe (7) - Sokrates ve Etik Felsefesi

Sokrates ve Etik Felsefesi Sokrates insanları 'ruhlarına özen göstermeye' çağırırken, onların ruhlarına gerekli özeni göstermediklerini düşünmüş ve bu yolda gerekli olan özbilinçten yoksun olduklarını söylemiştir. Bu sözleri, yüksek oranla Atinalı çevresinin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Sokrates için söz konusu olan önemli ve değerli şeyler, Atinalıların peşinden koştukları şeylerle aynı değildir. Onun etiği; Atinalıları mevcut yaşamlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya, gerçek ve yeni değerler oluşturmaya yönelik -sonunda kendi hayatına mal olacak kadar büyük- bir teşebbüstür. Onun gözünde insan, bir beden ve bir ruhtan meydana gelen, bir maddi bir de manevi boyutu bulunan, bileşik bir varlık olup, bunlardan insanın varlığına karşılık gelen, onu her ne ise o yapan etken ise ruhtur. Ölümsüz olan ruh karşısında, beden sadece bir araçtır. İnsanı ortaya getiren bu iki ayrı bileşen, Sokrates'e göre, iki ayrı değer türünün ortaya çıkışına sebep olur. Gerçekten var